Mehmet Gündoğdu

Mehmet Gündoğdu

KONYA’NIN FÎ TARİHİ- 20

KONYA’NIN FÎ TARİHİ- 20

KONYA TÜRKÜLERİNE CAN VERENLER

Geleneksel türkülerimizi canlı tutarak bu günlere getirenlerin sayısı öyle çoktur ki yazmayla bitmez. Geleneksel kültürümüz içinde türküleri yaşatanların, türkülere can verenlerin çoğu toprak garibi olup gittiler. Bugün isimlerini bilebildiklerimizin sayısı çok az, bilemediklerimiz pek çok. Popa, caza, arabeske karşı direnip türkülere emek verenlerden yaşayanların değerlerini bilmeli. Gelişmiş şu teknolojiyle yaşayanlar kayıt altına alınmalı, türküleri canlı tutmalı. Her şeye karşın türküleri sevdirmeli. Sözlü kültürümüze ve türkülerimize emek verenlerden birkaçını daha tanıtmaya çalışacağım. Bunların içinde yalnızca Poz Mehmet sağdır, ötekiler çoktan toprak garibi olup gittiler.

MEHMET İLERİGİDEN(Poz Mehmet)

“Konya’nın Okumuş Millicileri”nden olup cura ve ut ile Konya Türküleri’ni pek güzel icra eder. Daha çok udu ile tanınır. Konya’da “poz” lakabıyla tanınan iki kişiden biridir. Poz lakabı sportmen bir vücuda sahip olduğundan ve daima güzel giyindiğinden dolayı verilmiştir.

1930 yılında Dolapdere Mahallesi’nde doğdu. Hayatı memuriyetle geçti. Çeşitli devlet kurumlarında görevlendirildi. Emekli olduktan sonra yerel televizyonlarda “Konya Millicileri”ni bir araya getirerek birçok program yaptı.

14 yaşında Müzik Öğretmeni Arif Şahap Hoca’dan dersler aldı. Nota bilen ender yerel müzisyenlerimizdendir. Kendi yapmış olduğu besteleri de vardır. En çok biraya gelip Konya Türküleri’ni icra ettikleri saz arkadaşlarından bazıları: Adnan Tanlar, Annov Mehmet (türkü icra ederken sık-sık “annov” demesinden dolayı bu lakap kendisine verilmiştir), İsmail Çakmak, Mehmet Çanak…

 MEHMET KICIKOĞLU ( Gıcık Mehmet )

“Konya’nın Millici” folklorcularından olup yaşadığı dönemin keman üstatlarındandır. 1912 yılında Fakıh Dede Mahallesi’nin Tollu oğlu Sokağı’nda doğdu. Babası koyun ticareti yapmış olan Recep, annesi Hediye’dir. Gıcık lakabı; babasının Gıcık koyun denilen koyunların ticaretini yapmış olmasından dolayıdır. Babası Çanakkale Savaşı’nda şehit düştüğünden üç yaşında yetim kalır. 8 yaşında müziğe meraklanır, Meram’daki bağ komşuları olan Mevlana Dergâhı’nda kudüm başı olan Bahattin Çelebi’den nota, usul ve keman dersleri alır. İlkokulu Hâkimiyeti Milliye Okulu’nda okuyup mezun olur. Mecidiye Hanı köşesinde 65 yıl manifaturacılık yapar. Gençliğinde futbol, boks ve bisiklet sporlarıyla uğraşmıştır. Keman çalmada usta olduğu kadar yaylı tambur ve ut da çalardı. Edebiyata ve şiire çok meraklı olduğundan İstanbul’a her gidişinde İbnülemin Mahmut Kemal Bey’in konağında kalır ve birlikte meşk ederlerdi. Oğlu Recai Kıcıkoğlu’nun verdiği bilgilere göre; Perşembe günleri Mehmet Kıcıkoğlu’nun evinde ya da Meram’daki bağında toplanılarak klasik Türk müziği icra edilirdi. Bu icralarda Eşref Yazgan, Memduh Derin, Orhan Kurşun, İstanbullu veteriner Tahsin Ernat sazlarıyla fasıl yaparlardı. Pazar günleri ise “Konya’nın Millicileri” bir araya gelerek Konya Türküleri “çalınıp çığrılır”dı. “Konya Millicileri” ve hemen hepsi Karatay’lı olan Fındık Üssün (Hüseyin), Mazhar Sakman, İnce Mehmet Ağa, Yumurtacı Osman Erdem, Meçsi Selam Ağa, Nuri Cennet’in kayını Mevlit Uyarel, Muharrem Ezder, Tiftikçinin Topal Murat, Orhan Kurşun, Bahatttin Çelebi, Divanlarlı Omar((ömer), Tataroğlu Mehmet, Selçuk Es, Sıtkı Ün, Kemal Pekçağlar, Bilal Yalçınküçük (Koca Bilal)…Bunlardan yaşı müsait olanlar Mehmet Kıcıkoğlu’nun evinde ya da Meram’daki bağ evinde bu ”Kuru muhabbet”lere mutlaka katılmışlardır. Dinleyici olarak Faik Parlak, Saatçi Adil ve Biletçi Mustafa her muhabbet meclisine mutlaka katılırlardı.   Bu “kuru muhabbet” toplantılarında her hafta bir kuzu kesilir, kışın ise 20- 30 tepsilik arabaşı hamuru ve kazanlarla çorbası hazırlanırdı.

Mevlana Dergâhı kapandıktan sonra Mevlevi dervişlerden Karamanlı Mehmet Ruhi Dede ve Ankaralı Mehmet Dede’yi himaye ederek onların feyizlerinden çok yararlanmış, mezarlarını da yaptırmıştır.

Mehmet Kıcıkoğlu geride 8 erkek evlat ve onu tanıyanların belleklerinde acı tatlı anılar bırakarak 1985 yılında ebedi âleme göçmüştür. Üçler Mezarlığı’na defnedilmiştir.

TOPAL NAZAR

Bu güne kadar bizlere ulaşıp ulaşmadığı belli olmayan yüzlerce beste yapmış, üç dört çeşit saz çalabilen ve nota bilgisi olan Ermeni asıllı Türk vatandaşı müzisyen.

Doğum tarihi ve yeri bilinmemekle birlikte Konya’da yaşamış ve 1914 yılında Konya’da ölmüş ve Zindan Kale Ermeni Mezarlığı’na defnedilmiştir.  (Eskiden Muhacir Pazarı’nın kurulduğu alan ve Mareşal Mustafa Kemal Paşa İlkokulu’nun bulunduğu yer ile Kültür Park’ın güney kısmı Ermeni mezarlığıydı. Bu mezarlık sonraki yıllarda kaldırılmıştır. ) Hanımlara saz, ut derslerinin yanı sıra nota dersleri de verirdi. Topal ve yaşlı olduğu için hanımlar Topal Nazar’dan fazla çekinmezlerdi. Topal Nazar’ın hanımlara müzik dersleri vermesine,  hanımların beyleri de ses çıkarmazlardı. O zamanın Konya kadınlarının düğün, nişan, kına gibi her türlü eğlencelerine Topal Nazar ve saz arkadaşları çağrılır, araya bir perde çekilerek Topal Nazar ve saz arkadaşları perdenin arkasında hanımları görmeden “icrayı sanat eylerlerdi.”

Topal Nazar Türkleşmiş bir Ermeni’ydi. Gerçek adı nedir bilmiyoruz. Ama kendisine “Topal Nazar” denildiğine göre; Konyalılar onu Türk olarak kabul etmişlerdir. Benim çocukluk çağlarımda yaşlılardan Topal Nazar’ı tanıyanlar vardı ve çok överlerdi.

Konya Türküleri’ni çok güzel icra ettiği gibi, klasik Türk müziğinde de sevilip dinlenilen bir müzisyendi.

ÂŞIK EMİNE HANIM (Şemi’nin Gülü)

Âşık Şemi’nin torunudur. Küçük yaşta saz çalmaya ve doğaçlama şiir söylemeye başlamıştır. Şiirlerinde “Şemi’nin Kızı” ve “Şemi’nin Gülü” mahlaslarını kullanmıştır.

1846 yılında Konya’nın Pir Esat Mahallesi’nde doğmuş olup babası Mehmet Hafız’dır.

12 yaşında saz çalmaya başlayan Emine Hanım, yanık sesiyle Konya Türküleri’ni okuyarak dinleyenleri “mest” edenlerdenmiş. Aynı zamanda sazla doğmaca türkü ve şiir söylermiş. Okuma yazması olmadığı halde birkaç divan oluşturacak kadar divan şiiri söylemiştir. Şiirlerinin çoğu yazıya geçirilmemiş, yazılanlar da değer bilmezlerin elinde kaybolup gitmiştir. Son günlerinde Konya Halkevi yöneticileri aracılığı ile TRT Ankara Radyosu’ndan Emine Hanım’ın Ankara’ya gelmesi istenmişse de Emine Hanım’ın ömrü vefa etmemiştir. 1940 yılında 94 yaşındayken Konya’da öldü. Değer bilmezlik sayesinde Onun ölümüyle şiirlerinin yanı sıra belki birçok Konya Türküsü de unutulup gitti.

MEMDUH DERİN

Konya’nın son dönem kanun üstatlarındandı. Hem Konya Türküleri’nin, hem Orta Anadolu Türküleri’nin, hem Türk sanat müziğinin hem de klasik Türk müziğinin inceliklerine hâkim olup, nota da bilirdi. 1931 yılında doğdu. Müzik hayatına 16 yaşındayken başladı. Önce cura, sonra ut çalmayı öğrendi. Ut çalmayı epeyce ilerlettikten sonra kanunla tanıştı. Kısa bir süre içinde kanunda da başarılı olan Memduh Derin, 1948- 49 yıllarında Konya Halkevi’ne yazıldı. Halkevi’nde Silleli İbrahim Ağa’dan dersler alarak müzik bilgisini ilerletti. 1952 yılında bazı müzisyen ve müzikseverlerle birlikte Konya Musiki Cemiyeti’ni kurdular. Bu cemiyet Memduh Derin’e bir okul oldu. Bu cemiyetin içinde bulunan müzik üstatları sayesinde kısa sürede türkü, sanat müziği, klasik Türk müziği hakkında çok şey öğrendi. Cemiyet üyeleri İlk kez Dede Bahçesi’nde bir konser verdiler.

Memduh Derin’in ilk ciddi sahneye çıkışı bu konser sayesinde oldu. Daha sonra kitaplıkta (bugünkü Devlet Tiyatrosu binası) ve Tenis kortta (bugünkü Bölge Yazma Eserler Kitaplığı’nın bulunduğu yer) üst üste birçok konserler verdiler. Bu konserlere müzisyen olarak; Orhan Kurşun, Kâmil Albay, Feridun Ergücü, Muammer Eröz gibi o zamanın ünlü “Konya Millicileri” de katılmaktaydılar. Bu çalışmalar 1966 yılına kadar sürdü. Türküler, şarkılar ve klasik Türk müziği dâhil olmak üzere doğu müziğinin gerçek bir üstadı olup çıkmıştı. Bu yüzden, 1966 yılında Konya Turizm Derneği tarafından Mevlana sema gösterileri için Paris’e gönderilen ekibin içinde bulunuyordu. Bu görevi yurt içinde de, yurt dışında da uzun süre sürdü.

“Türküyü şarkıyı bu işten anlayan herkes az çok icra edebilir. Dımı-dım etmekle iş bitmez. Bu çok önemli değil. Önemli olan icra edilen ezgilere ruh katabilmektir, can vermektir.” Memduh Derin’in müzik anlayışı böyleydi ve bu kurala her zaman uymayı ilke edinmiştir.

Uzun yıllar İstanbul ve Ankara’nın ünlü gazinolarında müzisyen olarak çalışan Memduh Derin; Konya geleneğine uyarak kanunu “yüklüğün dibine atıp” hac görevini yaptı. Haçtan dönüşünden kısa bir süre sonra hastalanıp yatağa düştü. Bir süre yatalak ve bitkisel hayat yaşadıktan sonra 5 Kasım 1999 günü vefat etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Gündoğdu Arşivi