Politika nezaketle büyür
Politika nezaketle büyür
Siyasette ebedi dostluk veya ebedi düşmanlık diye bir şey olmaz. Hani İngilizlerin çok güzel ve bence doğru bir sözü vardır ya “İngiltere’nin dostları yoktur çıkarları vardır” derler. İşte siyaset böyle bir şeydir.
1979’a bakıyorsunuz. Ortalık toz duman. Ülkücülerle, solcular birbirlerine girmişler. Birbirlerini vuruyorlar. 1999’a bakıyorsunuz, o ülkücülerle, o solcular birlikte koalisyon hükümetinde yer alıyorlar.
Yine 1970’li yıllara baktığımızda solcuları dinsizlikle, kafirlikle suçlayan bir MSP, o solcularla 1974’te koalisyon hükümeti kuruyor.
Yani anlayacağınız, siyasette ebedi düşmanlık veya ebedi dostluk diye bir şey yoktur. MHP’nin AK Parti için söyledikleri ortadadır ama zamanı gelince Devlet’in çıkarları için birlikte olmaktan kaçınmamışlardır.
Dolayısıyla ne olursa olsun, konuşulan cümleler, yapılan açıklamalar bu düstur unutulmadan yapılmalıdır.
Önemli olan Devlet’in çıkarı ise olmayacak kişilerle bir araya gelmek kaçınılmaz bir hal alabilir. Bazen şahısların hiç göremedikleri konuda Devlet’in bakış açısı farklı olur ve bu bakış açısı ancak zaman içerisinde doğruluğuyla tezahür eder.
Zaman yazılarımda hep hatırlattığım bir söz vardır: “Siyaset nezaket sanatıdır” diye. Ülkenin yetiştirdiği tecrübeli bilgili, birikimli Devlet Adamı ve Politikacı Deniz Baykal çok sık kullanırdı. İşte siyaset dili ne kadar nezaketli olursa, ileride insanların birbirleriyle girecekleri iletişim de o denli rahat olur. İnsanların birbirleriyle sohbetlerinde “sen daha evvel böyle demiştin” “ben böyle dememiştim” kavgalarına girmelerine gerek kalmaz.
Tabii ki siyasetin Türkiye’deki en önemli isimlerinden biri Süleyman Demirel’in zaman zaman anlattığı bir fıkrayla sözümü bitireyim:
“Bir partinin başkanını görevden almışlar yerine yenisi atanmış. Yenisi de uyanık hemen eskisinin yanına gitmiş ve “Başkanım benim akıbetimin sizin gibi olmaması için neler yapayım bana ne tavsiye edersiniz” demiş. Eski başkan gayet sakin bir ses tonuyla yeni atanan başkana üç kapalı zarf vermiş ve demiş ki “bak bu zarfların üzerinde 1’den 3 e kadar numara var her başın sıkıştığında sırasıyla aç içinde yazanı yap “demiş.
Yeni başkan da sevinerek zarfları alıp makamına dönmüş. Aradan günler aylar geçmiş ve işler sarpa sarmaya başlamış. Bakmış ki içinden çıkamayacak hemen zarflar aklına gelmiş ve kasadan 1 numaralı zarfı çıkarıp açmış. Zarfın içindeki notta "basını suçla” yazıyormuş. Başkan hemen basını suçlamaya başlamış ve konferans ya da toplantılarda bu yönde konuşmalar yapmış. Konuşmalar etkisini göstermiş ve bir rahatlama hissetmiş başkan.
Aradan yine aylar geçmiş bu sefer sıkıntı daha da artmış ve dayanılmaz noktaya gelince başkan ikinci zarfı da açmış. Zarftaki notta “ çevreni suçla” yazılıymış. Başkan da hemen çevresini kötülemeye ve o güne kadar kendine destek olan herkese ağır cümlelerle hakaret etmeye başlamış ve hatta çoğunu da dışlamış.
Tıpkı eski başkanın dediği gibi uzunca bir süre ciddi rahatlama olmuş. Ama neden sonra yine sıkıntılar başlamış ve hatta öyle olmuş ki, hem basın hem de çevresi artık tamamen başkana karşı olmuş. Bu baskıya dayanamayan başkan kasadaki son zarfı da açmış ve içindeki pusulada yazılı olanı okumuş. Pusula aynen şu yazılıymış. “Sen de aynı şekilde üç zarf hazırla ve bekle”
Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.