Erhan Dargeçit

Erhan Dargeçit

Ayasofya ve İstanbul bir bütündür

Ayasofya ve İstanbul bir bütündür

Ayasofya ve İstanbul bir bütündür

Aslında bugün yazacağım konu çok da severek yazacağım bir konu değil. Öncelikle ben tarihçi değilim. Ancak küçük bir araştırmayla konuların aslına vakıf olma şansına benim gibi herkes sahip durumda. Malum iletişim çağındayız.  

Yıl 1923, temmuz ayı…

Anlaşmazlıklarla süren Lozan Anlaşması’nda sona yaklaşılmış durumda. Ve iki konu var ki bunlardan birisi Osmanlı’nın borçları, diğeri boğazların güvenliği konusu, bu iki konu “ileride düzeltiriz” mantığıyla kabul edilerek, 24 Temmuz 1923’te bu anlaşma imzalanıyor.

Buna göre “Osmanlı'nın borçlarını ödeme ve İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya'nın Boğazlara yönelik tehditlere karşı garantör olacağı bir "Boğazlar Komisyonu" kurulmasını ve Boğazlara Türk askeri yerleştirilmemesi” tavizlerini verdik.

1930'a kadar borçların büyük kısmını ödedik. Aralık 1932'de borçların geri kalanında indirim yapılmasını, aksi halde ödeme yapmayacağımızı bildirdik. Nisan 1933'de yapılan görüşmeler sonunda borçlarda: %90,8 oranında indirim, %7,5 faizle 20 yılda ödeme yapılmasını kabul ettirdik. Geri kalan borcu 1944'e kadar, vadesinden de 10 yıl önce ödedik.

1933'deki borç indirimi anlaşmasından sonra sıra Boğazlara geldi. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına nöbetçi asker bile koyamıyorduk. 23 Mayıs 1933'de Londra'da yapılan Silahsızlanma Toplantısı'na katılarak Lozan Anlaşması'nın Boğazlar Komisyonu maddesinin iptal edilmesini talep ettik, ancak bu talebimiz kabul edilmedi.

Burada 1935 yılından sonra Versay (Versailles) Barış Antlaşması’nın Almanya tarafından bozulması ve İtalya'nın Habeşistan'ı işgali ile Milletler Cemiyeti prensiplerinin çiğnenmesi, aynı zamanda Alman silahlı birliklerinin Ren askersizleştirilmiş bölgesini işgal etmesi uluslararası konjonktürü değiştirmiştir. Bu durum, Türkiye’nin bu karışık ortamdan yararlanma ve Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin tekrar ele alınması talebini gündeme getirmesinde etkin rol oynamıştır. Bunun üzerine önce Sovyet Rusya ile görüşerek, “Mussolini ve Hitler'in, boğazların güvenliğini tehdit ettiğini, Sovyet Rusya'nın güvenliği için de Türk askerinin, boğazlara yerleştirilmesinin gerekli olduğunu söyledik. Ayrıca, Ortodoks Rusya'yı yanımıza çekmek amacıyla, 24 Kasım 1934'te Bakanlar Kurulu Kararı ile Ayasofya'yı müze yaparak atağa geçtik. Lozan Anlaşması'nda yapılacak değişikliği tüm imzacı ülkelerin kabul etmesi gerekiyordu. Ayasofya kararı, imzacı devletlerden Ortodoks Yunanistan üzerinde de etkili oldu. Milletler Cemiyeti'nin Nisan ve Eylül 1935'de yapılan toplantılarında Lozan Anlaşması'nın Boğazlar maddesinin iptalini istedik. Değişen dünya koşullarında (Mussolini ve Hitler'i kastederek) Türkiye'nin güvenliği konusunda endişe duyduğumuzu belirttik. Ayasofya tavizi ve baskı diplomasimizin etkisiyle Sovyet Rusya ve Yunanistan delegeleri "Türkiye'nin talebinin makul olduğunu" belirterek, desteklediler. Bunun üzerine, İtalya dışındaki diğer ülkeler de talebimizin makul olduğunu kabul edince, 11 Nisan 1936'da Montrö'deki(Montreux) Milletler Cemiyeti toplantısında Boğazlar konusunda yeni bir anlaşmaya hazır olduğumuzu belirten bir nota verdik. 20 Temmuz 1936'da "Montrö Boğazlar Sözleşmesi" imzalandı, TBMM'de onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlanması bile beklenmeden 30,000 Türk askeri, o gece yarısı İstanbul ve Çanakkale boğazlarına konuşlandı. Anlaşma, 5 Ağustos 1936 günü Resmi Gazete’de yayınlandı.

İşte özetle Ayasofya’nın neden müze yapıldığını soranlar bu konuda sanırım bir bilgiye erişmiş olacaklardır. Şu kesindir ki, Ulu Önder Atatürk, Ayasofya’nın müze olmasını, bazı marjinal, aklıevvellerin söylediği gibi “camii olmasın da ne olursa olsun” diye düşünerek yapmamıştır. Zaten öyle olmuş olsaydı tapusunu da “camii” olarak tescil ettirmezdi.

Ayasofya, Dünya kültürünün en önemli unsurlarından biridir. Ve hep öyle kalacaktır. Ayasofya Çağ kapatıp, çağ açan, İstanbul’un fethinin bir madalyonudur.  13 Kasım 1918’den itibaren işgal edilen İstanbul’un, 6 Ekim 1923’te tekrar düşmanlardan temizlenmesiyle ülke hem İstanbul’a hem de Ayasofya’ya yeniden kavuşmuştur.

İstanbul’un fethini sağlayan Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han ve 1923’te İstanbul’un düşman elinde kalmasını engelleyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ten Allah razı olsun demek sanırım yerinde bir dua olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erhan Dargeçit Arşivi