BORCUN VAR MI?
Bir ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet'e hitaben:
'Senin de borcun var mı Haşmet?' diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır:
- Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş...
Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarladı sorusunu:
- 'Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?'
Şair Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış:
- Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.
BU MAHALLEDEN DEĞİLİZ DE...
Evvel zaman içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi’nde bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesap edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbap,
- Camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii’ne girip bir tarafa ilişiyorlar.
Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, "zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir.
Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.
Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad’ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,
- Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor.
"Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki,
"Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” "Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”
Adam hayretle devam ediyor,
- Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Şair cevap veriyor:
- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!.
BUNLARI RAMAZANA VERİN
Vaktiyle adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır, "Hanım bunu Ramazan'a sakla" dermiş. Gel zaman git zaman Ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler pişmeye, iftar sofraları dolup taşmaya başlamış.
Günlerden bir gün kapıya bir dilenci gelmiş ve Allah için bir yardım istemiş.
Kadın:
"Adın ne senin?" demiş.
"Ramazan"
"Ramazan mı? Dur öyle ise..."
Evde ne kadar ayrılmış güzel yiyecek, içecekler varsa kaplara doldurmuş.
"Al git bunları, bizim bey sana saklıyordu" demiş.
ÇAYIMI İÇİM GELİREM
Bir gün Erzurum kahvelerinden birinde insanlar iftar vaktinin gelmesini beklerken o anda içeriye biri hızla ve şiddetle girmiş:
-Abi çabuk goşu gelin bi tenesi orucuni basır cigara içirdi gözümün ögünde kahveden biri cevap verir:
-Ola tamam bi dur neye fen ikisen ambu çayımi içim gelirem.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.