Osmanlı’dan bu yana basın- yayın
Günümüzün asla vazgeçilmezi olan toplumsal haberleşmenin geçmişi, nerdeyse yazının bulunuşu kadar eskidir. Osmanlı’da toplumsal haberleşmenin öncüleri 1797 ve sonrasında azınlıklar tarafından yayımlanan Fransızca gazeteler olmuştur. 1831’de Osmanlı ülkesinde resmi gazete olarak yayımlanmaya başlayan Takvim-i Vakayi, 1840’da bir İngiliz’in yayımladığı ilk özel gazete Ceride-i Havadis’tir. Hemen arkasından Tercüman-ı Ahval- Tasvir-i Efkar- Muhbir gibi gazeteler yayımlanmaya başlamıştır.
Dönem Osmanlı’nın Tanzimat ve yenileşme dönemidir. Fransa Devrimi’nden etkilenen ülkeler arasında Osmanlı’da vardır. Almanya, İngiltere gibi ülkeler teknik gelişmeler yaparak sanayi devriminin sonuna gelmişlerdir. Osmanlı da bu gelişmelerden etkilenerek köklü sayılabilecek yenilik ve değişiklikler içinde bulunmaktadır.
Bu dönemdeki bu etkileşimlerden doğan gazetelerin yaygınlaşmaya başlamasıyla edebiyatımıza batıdan roman, kısa öykü, yazılı tiyatro yapıtları, şiire yeni kalıp ve alt türler de girmiş oldu. İlk başlarda batı yapıtlarından uyarlamalar olarak başlayan edebiyat gelişmeleri çok kısa bir sürede özgünleşmeye başladı. Türk topraklarında gazeteciliğin ve toplumsal haberleşmenin öncülüğünü yapan Âgâh Efendi, Şinasi, Ali Suavi, Namık Kemal, Ahmet Mithat gibi aydınlar aynı zamanda bir döneme damga vuran edebiyatçılardır. Bugün Türkiye’de basın- yayın bir yerlere gelebilmişse bu aydınların öncülüğünde gelmiştir.
Pratik ilk baskı makinesi 1400’lü yıllarda yapılıp bilgi kaynağı kitaplar basılıyorken, İlk basımevi Osmanlı topraklarına yaklaşık 300 yıl sonra gelmiştir. Daha önce azınlıklar bu icattan yararlanmaktalardı ama çoğunluk halk bu kadar yıl bilimden, teknik gelişmelerden, dünya kamuoyundan geri kalmıştır. Bu açık Osmanlı için büyük ayıp ve kayıp olmuştur ki bu açık asla kapatılamadı.
Osmanlı’da resmive ilk Türkçe gazete olarak yayımlanan Takvim-i Vakayi devlet duyurularını yayımlayarak bir tür ilan gazetesi olmuşsa da; bir bakıma ilk kez devlet ile halkın iletişimini de sağlamıştır. Özel gazetelerin çoğalmaya başlamasıyla gazetelerin devlet yönetimine karşı halkın sesi olmalarının yanısıra; edebiyat da her türüyle gazete sayfaları içinde yer almaya başladı. Böylece gazeteler hem halkın sesi oluyor, hem yurt içi ve yurt dışı haberlere yer veriyor, hem halkı bilgilendiriyor, hem de kamuoyu yaratabiliyordu. Günümüz basın yayın iletişim araçları da aynı görevleri üstlenmişlerdir.
İlerleyen kısa bir zaman içerisinde basın yayının bu önemli işlevleri ortaya çıkınca Osmanlı Devleti yasal düzenlemeler getirmek zorunda kaldı ve basın yayın sıkı bir denetim altına alındı. Gazeteler üzerinde ilk sansürler uygulanmaya başlayınca yurt dışındaki aydınlar yurt dışından yayın yapan yeni gazeteler çıkararak hem Osmanlı topraklarında hem batı dünyasında kamuoyu yaratmayı başardılar. Bu aşamada aydınlar tarafından sansürsüz düşünce özgürlüğü gündeme getirildi. Şöyle ya da böyle sansür, her dönemde basın ve haberleşmeye karşı silah olarak kullanıldıysa da pek başarılı olduğu söylenemez. Geçmişte bir İran hükümdarı şairlerin topluluk karşısında şiir söylemelerinden huzursuz olmuş ve şairlerin dudaklarını iğne iplikle diktirmişti. Bu canlı sansür karşısında şairler, şiirlerini yazılı olarak çoğaltarak halka okutmaya başlamışlardı. İranlı şairlerin şiirleriyle halka yön vermeleri bir yana basın yayın da çok etkili bir şekilde kamuoyu oluşturup halka yön verebilir. Sonuç olarak; ne yapılırsa yapılsın gerçekler hiçbir zaman saklanamaz. Günümüz teknolojisi ile saklı gizli hiçbir şey kalmadığı gibi her türlü önlem ve sansür de çok etkili olmuyor.
Bugün, basın- yayın ve toplumsal iletişim bir yerlere gelebilmesi kolay olmamıştır. Bu yüzden basın- yayın, hak ve özgürlük yasaları sonuna kadar kullanılarak halkı doğru yola yönlendirmek her iletişim adamının asıl görevidir. Uydurma basın- yayın ve iletişim hiçbir zaman kalıcı olmaz.