Demokrasi herkese lazım
Son günlerde işlerin yoğunluğu nedeniyle yazamıyordum. Aslında okuyucuya yazıyla ulaşma işi zamanımızda biraz da sıkıntılı bir iş. Çünkü insanlar “takım tutar gibi parti tutuyorlar”. Haliyle de yazdığınız konunun hiçbir önemi kalmıyor. Eğer yazdığınız konu kişinin kendi partisinden yana bir siyasetse alkışlıyor, kendi tuttuğu partiye karşı gibi gözüküyorsa küfrediyor. Ve tüm bunları yaparken de yazıyı okumuyor bile…
OBJEKTİF OLMAK GEREKİR
Mesela ANAP zamanında, ANAP’lılar vardı. Hükümet olmalarına rağmen, zaman zaman bir yanlış olduğu zaman bir ANAP’lının da bu yanlışı eleştirebildiğini görebilirdiniz. Veya DYP uzun yıllar iktidar oldu o dönemde de DYP’lilerden yanlış gördükleri bir konuda eleştirilerini rahatça dinleyebilirdiniz. Ama şimdiye baktığımızda “AK Parti neyi yaparsa doğru yapar” mantığından hareketle tabanda da bir eleştiri kurumu sağlanamamıştır. Ve eleştirisi olmayan bir örgüt ayakta kalmakta zorlanır.
Bakın bunun da en iyi örneği sanırım Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu olsa gerek. Abdullah Gül, AK Parti’nin ilk başbakanı ve aynı zamanda ilk cumhurbaşkanıydı. Hatırlayacaksınız; Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklarken “kardeşim Gül…..” diye duyurmuştu. Bunun yanı sıra Ahmet Davutoğlu AK Parti’nin Genel Başkanı ve Başbakanı değil miydi? Şimdi ne oldu da bu isimler “tukaka” ilan edildi. Belki de bunların söylediklerinde de bir haklılık payı olamaz mı? Bunu söylerken bir taraf olmak adına söylemiyorum. Objektif bakış adına söylüyorum.
1990’lı yılların başlarından beri içerisinde yer aldığım basının belki de en fazla ikilem içerisinde kaldığı ve baskı altında olduğu bir dönem yaşadığımızı da kesinlikle söylemek istiyorum.
NE OLACAK BU İSTANBUL SEÇİMLERİ
Son dönemin en önemli konusu malumunuz olduğu üzere İstanbul seçimleri. 31 Mart’ta yerel seçimler yapıldı ve bu seçimlerin sonucuna göre İstanbul’da YSK kararıyla seçimlerin Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı bölümü iptal edildi. Yani şimdi tekrar sandığa gidecek olan İstanbullu seçmen sadece Büyükşehir belediye başkanının kim olmasını istediğini belirleyecek.
Tabii ki haliyle Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu taraftarlarının itirazı var. Diyorlar ki; “Bir zarfa 4 oy kullanılırken, bu oylardan sadece birinin usulsüz olup diğerlerinin nizami olması diye bir şey olmaz”. Hatta bununla ilgili sosyal medyada paylaşılanlar da olayın güzel bir esprisi: “Kadın dördüz doğuruyor, 3’ü benim ama dördüncü benim değil” gibi veya “adam 100TL bozduruyor, bunun 25TL’si sahte diyor” gibi espriler de aslında konunun trajikomik örneklerinden.
Bunun karşılığında AK Parti bir video yayınlayarak neden böyle olduğunu açıklamaya çalışıyor. AK Partililer “biz o 4 oydan sadece bir tanesi olan, Büyükşehir Belediye Başkanlığı” oyuna itiraz ettik. Dolayısıyla da YSK sadece itirazı değerlendirdi, diğerlerine bakmadı” diyorlar. Bu sefer CHP ve İyi Parti o zarfların içerisindeki diğer 3 oya da itiraz ediyorlar. Ve malumunuz olduğu üzere YSK bu itirazı görüşüyor ve reddediyor. Yani bu sefer AK Parti’nin yaptığı açıklama dayanaksız kalıyor. Çünkü zarfın içindeki 4 oya da itiraz edilmiş oluyor ama YSK bunlardan birinin kusurlu olduğuna karar vermiş oluyor.
Bu işin objektif bakışı bu şekildedir. Yani AK Partili olmakla, CHP’li olmakla, İyi Partili olmakla, Saadet Partili olmakla bir alakası yoktur. Tabii ki buna yapacak bir şey yoktur. YSK karar almıştır ve bu karar uygulanacaktır. Ancak kararın adaletli olup olmadığı da her zaman tartışılacaktır.
İşte buradaki bakış açısı biz vatandaşlar yönünden “adalet” tarafında olunması lazımdır. Yani CHP’liler şöyle diyebilir, AK Partililer böyle diyebilir ama vatandaş partizanlığı ile değil mantığıyla hareket etmelidir.
“Oylar çalınmıştır” deniliyor. Oylar çalınmıştır demek, basiretsizliğin işareti bir söylemdir. Malumunuz olduğu üzere bir sandıkta Seçim Kurulu görevlilerinin yanı sıra parti müşahitleri de görev yapmaktadır. Eğer sandık başına görev yapması için görevli veremiyorsanız veya veriyor da, o görevli işini iyi yapamıyorsa, bu örgütsel basiretsizliğin en büyük göstergesidir. Ve 1992’de kurulan CHP’de 1994 yılında beri yapılan seçimlerin hiçbirinde sandık görevlileri tam sayı ile katılamamıştır. Konya’yı zaten söylemiyorum, Konya’da her sandığa görevli dahi bulamamıştır. Ve “örgütsel basiretsizliğin” örneğini oluşturan CHP, İstanbul’daki seçimlerde çok büyük bir organizasyon yaparak Hükümet yüzde 100 AK Parti’nin elinde olduğu bir ortamda “oy çalmıştır” denilmektedir. CHP’nin yapısını çok iyi bilen birisi olarak buna inanmamın imkanı yoktur.
Sonuçta bu durumlar her zaman konuşulacaktır. Yıllar sonra da bu durum tarihe not olarak düşecektir. Ancak sonucu değiştirmeyecek ve haziranda İstanbul’da yeniden, bu sefer sadece büyükşehir belediye başkanını seçmek üzere, seçimler yapılacaktır.
TOPLUM GERİLMEMELİ, VATANDAŞ İTİDALLİ OLMALI
Bu durum Ankara’daki parti genel merkezlerinin konusudur. Artık vatandaş olarak bizler daha itidalli olmak durumundayız. Çünkü dört bir taraftan gerilimin içine çekilmeye çalışılan bir toplum oluşmuştur. Seçimi kazanmış gözüken ama başkanlık elinden alınan bir CHP vardır ve itiraz etmesi, isyan etmesi kadar normal bir durum yoktur. Diğer taraftan da CHP’nin hileyle seçim aldığını iddia eden bir AK Parti vardır ve bu da kendi düşüncelerinin haklılığını ispat etmeye çalışacaktır. Ancak bunun vatandaş yönü sadece oy olmalıdır. Aksi halde gerginlikler had safhaya ulaşabilir.
Tabii ki tüm partilerin başkanları da söylediklerine dikkat etmelidirler. İzlediği politikayla “Anamuhalefete muhalefet eden bir muhalefet partisi” portresi çizen MHP’nin Genel Başkanı hukuksuzluklardan yana olup, itiraz etmesi gerekirken, Anamuhalefet Partisi’nin Genel Başkanının dokunulmazlığının kalkması gerekliliğini ortaya atmıştır. Demokrasi herkese bir zaman geldiğinde lazım olacağını düşünerek, vatandaşların demokrasiden ayrılmaması gerektiğini, vatandaşın parti genel başkanlarının peşinden değil, parti başkanlarının vatandaşın peşinden gelmesi gerekliliğini hatırlatmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.