Devlete ihanet sadece isyanla olmaz
Gün geçmiyor ki ülkede yeni bir çete, yeni bir ihanet, yeni bir sosyal yıkım oluşmasın. Bunun neden böyle olduğu, siyaset sosyolojisini ilgilendiren ayrı bir konu. Ama “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” sözünü de göz ardı etmemek gerekir. Tüm bunların oluşumunda eksiklikler olabilir ama bunun yanı sıra ülke sevgisi, ulus sevgisi ve vicdan konularının eksikliğini de görmek gerekir.
Bakın ülkeyi şöyle bir değerlendirelim. Ülkenin kuzeyine bakalım. ABD ve AB tarafından kandırılan Ukrayna Rusya ile savaşa tutuştu ve sonuçta bu savaş tepemizde devam ediyor. Ne zaman biteceği konusunda da bir öngörü maalesef yok.
Bilhassa 2015 yılından bu yana kendi kararlarını kendi ülke çıkarları adına veren Türkiye Cumhuriyeti Devleti Rusya-Ukrayna savaşında öyle ince bir politika izledi ki bu hassasiyeti sağlamak bile o kadar kolay değildi. Ne Rusya ne Ukrayna’nın yanında olmadığı gibi ikisine de aynı mesafeyi korudu. Dünyada oluşan tahıl krizini de çözen iki unsurdan biri oldu.
Hatırlamayanlar için kısa bir hatırlatma olsun: Ukrayna’nın, Karadeniz limanlarında bulunan birçok yük gemisi çıkış yapamamış yaşanan aksaklıklar nedeniyle küresel gıda krizi sorunu ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Sekreteri Guterres, Milli Savunma Bakanı Akar, Rusya Savunma Bakanı Şoygu ve Ukrayna Altyapı Bakanı Kubrakov'un katılımıyla İstanbul Dolmabahçe Sarayı'ndaki törende imzalar atılmıştı. Buna Tahıl Koridoru Anlaşması denildi.
Bir de ülkenin güneyine bakalım. Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu adı altında Irak’a saldıran ABD ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri 2003’ten bu yana ülkemizin güneyinde her türlü fırıldağı çevirmişlerdir. PKK’yı güçlendirmeye çalışmışlardır, IŞİD diye bir terör örgütü daha kurmuş ve onu da orada aktör durumuna getirmeye çalışmışlardır.
Daha öncesi de var ama 2008 yılında Güneş Harekatıyla başlayan Kuzey Irak harekatları, 2011 yılında da devam etmiştir. Daha sonra 2015 yılından itibaren Şehit Yalçın Operasyonu, Hendek Operasyonları, Kararlılık Harekatı ve 2019 yılından bu yana da Pençe harekatlarıyla devam etmektedir. Bu harekatlar hem Ortadoğu’daki küresel güçlerin kendi başlarına karar almalarına hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına karar almalarına fırsat vermemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada da çok ince ve hassas bir politika izlemektedir. Bu izlenen politikalar sayesinde mesela ABD’nin istediği koridor açılamamıştır.
Doğumuza baktığımızda bir İran/ABD-İsrail savaşı kuvvetle muhtemel gözükmektedir. İsrail’in Filistin mezaliminin yanında tüm dünyaya kafa tutan şımarık tavrına karşılık direnen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır ki son zamanlarda bu direniş meyvelerini vermeye başlamıştır. Köşeye sıkışan “hayvan” gibi fütursuzca saldıran İsrail’in İran’a da saldırması kuvvetle muhtemel gözükmektedir.
Batıda ABD’nin ve AB’nin “emir eri” pozisyonundaki küresel güçlere “ileri uç karakolu” görevi yapan Yunanistan, durmadan “hırlamaktadır”.
Tüm bunların yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Mavi Vatan”ı savunmaktadır. Afrika’da küresel güçlerin sömürgesi olmuş ezilen halkların umudu durumundadır. Ortadoğu halklarının özgürlüğü için tüm dünyada çalışmalarını yürütmektedir. Bunları yaparken BM ile ilişkilerini devam ettirmekte aynı zamanda Şangay İşbirliği Örgütüyle de diyaloglarını kesmemektedir. Türkiye’nin çıkarları nerede ise ona göre durum almaktadır. Bir taraftan Rusya, İran, Çin, Hindistan gibi ülkelerle diyaloglarını sağlamlaştırmada diğer taraftan ABD, AB, NATO ülkeleriyle ilişkilerini kesmemektedir.
Yani sanırım Devlet’in dış ilişkilerdeki hassasiyeti en kısa bu kadar açıklanabilir. Aslında bu konuların her biri ayrı bir kitap yazılacak kadar önemlidir. Mesela Afrika’daki başarılarımızı araştırırsanız Fransa’nın neden bize kızdığını anlayabilirsiniz. Fransa’nın orada sömürge alanı kalmamıştır, düşünün yani.
İşte dış işlerinde bu kadar yoğun çalışan ve Türk Milletinin etraftaki yangından etkilenmemesi için hassasiyetle davranan Türkiye Cumhuriyeti Devleti; gün geçmiyor ki içerden yeni bir “ihanetle” karşılaşmasın.
Son bir ayı düşünün her gün neredeyse yeni bir gündem oluştu. Devlet nelerle uğraşırken bir köyün içerisinde “hain sürüsü” bir kız çocuğuyla uğraştı.
Bunları teker teker yazıp canınızı sıkmayacağım ama en sonuncusu artık “yeter artık” dedirtecek cinsten. SGK’dan para almak için yoğun bakımda yatan bebekleri öldüren bir çete. İçinde doktor var, hemşire var, polis, jandarma var. Ülkenin Cumhuriyet Savcısını tehdit ediyor bu çete. Tehdit edenin de eski bir müsteşar yardımcısı olduğu söyleniyor. Bunun ayrıntılarını yazmayacağım. Bebekler nasıl öldürülmüş buna girmeyeceğim. Ama bu çetenin içerisinde, yanında, yakınında kim varsa tek bir bebeğin ayak serçe parmağına kurban ederim inanın.
Ülke böyle badireler atlatırken ülke içinde boşluktan faydalanmaya çalışan, Ak Parti kimliğinden faydalanmaya çalışan, Devlet Kurumu kimliğinden faydalanmaya çalışan kim varsa en ağır ceza verilmelidir. Çünkü bunlar haindir. Hatta “öldürülmelidir” diyeceğim ama bu da bana yakışmaz diye demiyorum. Bu tür insanların memlekete, millete, devlete en ufak bir yararları olacağına inanmıyorum.
Güzel bir hafta diliyorum. Dostlukla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.