Çağa ayak uydururken yorgandan çıkan ayak
Sevgili okurlar. Siz de farkında mısınız; zaman kavramı giderek yok oluyor. Hala kaybolan yılları bulan bir icat olmadı ama düşünün “Eskisi kadar zamana karşı yarışıyor muyum?” diye. ‘Zamanla yarışma’ denen kavram tedavülden kalktı adeta.
Öyle bir zamana geldik ki millet yazın portakal, kışın karpuz yiyebiliyor. ‘Şu kışın yenir, bu yazın yenir’ diye bir hadise kalmadı yani. Bir uygulamayla, telefonla şak diye getiriyorlar. Bu iş biraz da hamile hanımı olan erkeklere yaradı sanki. Yazlık, kışlık fark etmiyor. Her tür meyve bir tık uzakta.
“Çağa ayak uyduralım” dedik ama ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı bir kenara bıraktık ve neticesinde ayaklarımız yorgandan çıktı. İpin ucunu kaçırdık hakikaten. Git gide teknoloji bağımlısı olduk, evin neşesi kaçtı. Hatta iş öyle oldu ki her şey anlık, şahsiyet akşam evleniyor sonra bir bakmışsın sabah boşanmış…
Çarşı, pazar gezen insanların sayısı her geçen gün azalırken, hayatta atmosferimiz ciddi bir değişim ve dönüşüm içerisine girdi. Yani huyumuz, suyumuz değişiverdi. Güven yok. İtibar yok. Söz yok. Vade yok. Senet, sepet yok. Daha ne yok? Örf, adet, gelenek yok. Değerlerimiz için ‘tehlike çanları’ çalıyor. Gençlerden içinde bitpazarı, rağbet geçen atasözü ve deyimler duyar olduk.
Konya, ucundan kıyısından bir şekilde zamanı tutmaya çalışsa da, bir müddet sonra bundan vazgeçebilir. Nasıl olacak? Değişimi sağlayan araçları uzakta değil; evimizde, cebimizde bulunduruyoruz. Bulunmasın mı? Bulunsun. İmkanlardan yararlanılsın tamam ama dediğim gibi çağa ayak uyduracağız diye ayağımız yorgandan çıkmış vaziyette olmasın. Teknolojinin önüne geçme şansımız yok, dolayısıyla yapacağımız fazla bir şey yok gibi görünüyor ama yenilmeyelim zamana. Değerlerin muhafaza edilmesi önemli…
Herkese sağlıklı, mutlu bir gün diliyorum…