ISKAT MÜSLÜMANLIĞI!
Âdem peygamberden buyana süregelen tek ve son hak din İslamiyet’tir. Bugün Müslümanların hak din olarak inandıkları her dinin temeli de İslam’dır. Dinin temel taşları adalet, barış, paylaşım, dürüstlük ve hak yememe üzerine kuruludur. Yani Müslüman çalmayacak çalışacak, hak yemeyip adaletli olacak, öldürmeyip yaşatacak… 1400 yıldır yaşayan, yaşatılan ve İslamiyet olarak inanılan din; Hz. Peygamberin cismen ölümünden sonra oyun hamuru gibi mıncıklanarak türlü şekillere katılmıştır. Bugün yaşanılan İslamiyet ile Kuran’da anlatılan İslamiyet pek çok çelişkiyi ortaya koyar. Müslüman’ım diyenlere ilk ve son sözüm şudur: Dine inanmış ve Müslüman olan herkesin evinde mutlaka bir Türkçeye çevrilmiş bir Kuran olmalıdır. Herkes her olanak buldukça bu Kuran çevirisini baştan sona anlayarak okumalı ve günlük yaşantısında uygulamaya çalışmalıdır. Bu yapılmazsa Müslümanlar gerçek İslam’ın özünü anlamadan hatta bazen sevap sanıp günah işleyerek, çoğu zaman da İslamiyet’i böyle sanıp şirk ve küfür içinde debelenip giderlerken üstelik cennet umarlar.
***
Türkiye’de İslamiyet adına yüzyıllardır sürüp gelen yanlış geleneklerden biri de ıskattır. Iskat: ölen bir Müslüman’ın sağlığında yapmadığı düşünülen ibadetler için, yaş hesabına göre fidye olarak para verilmesidir. Sıradan bir ilmihali açıp bakarsanız mutlaka ıskat konusuyla karşılaşırsınız. Oysa İslamiyet içinde ve Kuran’ın içinde böyle bir uygulama yoktur. Geçmişte bazı din adamlarının ön görerek uygulamaya koydurup, gelenekselliğe dönüştürülmüş bir uygulamadır.
İnsan öldükten sonra arkasından ölen adına yapılacak hiçbir dua, hiçbir hatim, hiçbir sadaka ve hiçbir uygulamanın bir yararı yoktur. Ölmüş kişi yaşarken ne yapmışsa onun karşılığı yalnız Allah tarafından verilecektir. Oruç tutmamanın ve yemin bozmanın fidyesi olsa da Namazın kazası da fidyesi de olmaz. Alt üst görme bahanesiyle ıskat için başlarında bir hoca ile öğrencileri ya da başkaları toplanıp ölenin yaşı üzerinden bir namaz, oruç hesaplaması yaparlar. Bu hesaplamadan sonra ıskatın parasal karşılığı belirlenir. Ortaya ölenin bir miktar parasına göre bu para birbirlerine aldım- verdim diyerek aktarılır. Sonuçta bu parayı hoca ve mollaları ya da bu işi yapanlar paylaşırlar. Madem böyle bir uygulama gelenekselleştirilmişse bu para hocaya, mollaya değil yoksula verilmelidir. Zaten baştanbaşa İslamiyet’e aykırı bu uygulama birtakım kişilerin gelir kaynağı olup çıkmıştır.
Bazı din adamlarımız ya da bazı kişiler bu türden uygulamalara sıcak bakarak gelir kapısı yapmışlarsa büyük vebal altına girerler. Hem kendileri adına, hem İslamiyet adına, hem de halka gerçekleri açıklamayıp bu türden hurafe yanlışlara göz yumdukları için halk adına büyük vebal altındadırlar. Bu ıskatları yapanların ve yanlışlığını bilerek yaptıranların hem bu dünyada hem öbür dünyada iki yakaları bir araya gelmez. Bu uygulamaları yapanlara neden yaptıklarını sorduğumda “Yararı umulduğundan” denilip geçiliyor. Yarar umulsa Kuran bunu yazardı ve bir uygulama yolu gösterirdi.
Müslüman uyanık olur, uyanık olmalı. Bir dindeki hurafe ve sonradan katılmış dine uymayan uygulamalardan vazgeçmek zaman alsa da; İslam’ın özüne dönmedikçe bazı hacı hoca takımının, bazı siyasetçilerin, bazı cemaatlerin, uydurma tarikatların yani her türlü kötülerin oyuncağı olmayı sürdürürsünüz. Böylece de gerçek din sandığımız hurafeler, rivayetler, masallar din olup çıkarlar. Her önüne gelen de mıncıklayıp şekil vermeyi sürdürür.