BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILMADAN ÖNCE KONYA
Nisan ayının birinci günü; Temsil Kurulu Başkanı Mustafa Kemal, bütün valiliklere telgraf çekti; Ankara’da yeni bir meclisin açılacağını duyurarak her ilden beşer kişinin seçilip, 15 gün içinde gönderilmesini istiyordu. Ayrıca, katılmak isteyen eski milletvekilleri de bu yeni meclise katılabileceklerdi. Temsil Kurulu’nun telgrafını alan Vali Suphi, din bilgeleri ile şehrin ileri gelenlerini il toplantı salonuna çağırarak telgrafı okudu.
Orada bulunanlar arasında şaşkınlıktan doğan kısa bir sessizlikten sonra; Vali Suphi, bakışlarını toplantı salonunda bulunanlara yöneltip konuşmaya başladı. “Arkadaşlar, durumu sizlere bildirmekle görevimi yaptım. Ankara’da yeni bir meclis kurulacak ve öyle sanıyorum ki bu meclis içinden yeni bir hükümet çıkartılacak…”
Vali Suphi’nin sözlerine karşı çıkanlar oldu. “Efendim, bu ne demek oluyor? İstanbul’da padişah varken, hükümet işbaşındayken yeni bir meclis, yeni bir hükümet de neyin nesidir?” “Böyle bir hareket suç değil midir efendim? Bunu siz de bilirsiniz ki böyle bir iş ihtilal olur, ayaklanma olur, cezası da idamdır. Müftü Efendi fetva versin, devlete başkaldıranın idamı vacip midir?”
Müftü Ali Rıza biraz düşündükten sonra kaçamak bir yanıt verdi. “Efendim, idamı vacipse de, bu duruma göre değişebilir. Tarihte bunun örnekleri vardır.” “Ankara’dakiler bir ihtilala hazırlanıyorlar ve ulusu da böyle lam elifli işlere bulaştıracaklar.” “Ankara’dakiler ihtilal hazırlığı içindelerse, kuracakları hükümet ihtilal hükümeti olur ki, böyle bir hükümeti meşru saymak Müslüman kanı dökülmesine yol açar.” “Bu bir İttihatçı kandırmasıdır. Yeniden başımıza bela getirecekler.”
Vali Suphi, iki elini de havaya kaldırarak sessizlik istedikten sonra biraz kırgın, biraz kızgın konuşmaya hazırlanıyordu ki Rıfat Hoca ayağa kalkıp yüksek sesle konuşmaya başladı.
“Vali beyefendi, telgrafı alınca ne yaptınız?”
“İlgili yer ve makamlara, biraz önce de sizlere duyurdum.”
“O halde siz, Konya Valisi olarak bu telgrafı kabul ediyorsunuz.”
“Nereden anladınız hocam?” “Kabul etmemiş olsaydınız bu telgrafı hiç kimseye duyurmazdınız.” “
Orası bizi ilgilendirir, o kararı da biz veririz. Sizi ilgilendirmez.”
“Efendim, bu konu Bizi ilgilendirmeyen bir konuysa, bizleri neden çağırdınız?” “Sizleri çağırmakla yanlış bir iş yaptığımı mı düşünüyorsunuz?”
Herkes birbirine bakarak Vali Suphi’nin sorusuna yanıt ararken, Kereste Tüccarı Mehmet çevresindekileri bakışlarıyla süzerek konuştu. “Efendiler, bu durum karşısında ne yapılması gerektiğini Müftü Efendi’den soralım.” Müftü Ali Rıza kısa bir şaşkınlıktan sonra, sorumluluk almaktan kaçarcasına bir yanıt verdi. “Efendim, ortada müftüyü ilgilendiren bir konu yok.” Rıfat Hoca yeniden ayağa kalktı. “Mustafa Kemal, hangi yetkiye dayanarak bütün illere bu buyrukları veriyor? Mustafa Kemal’in rütbesi de kalmadı, bir makamı ve yetkisi de…” Toplantıda bulunanlardan birisi, ayağa kalkarak Rıfat Hoca’ya karşı çıktı. “Hoca, hoca! Mustafa Kemal Paşa bu vatanın özverili evlatlarındandır. Sen kim oluyorsun?” Ortamın daha da gerginleşeceğini ve tartışmaların uzayacağını anlayan Vali Suphi ayağa kalktı. “Efendiler, makamımız ne yapılacağını bilir. Sizleri yönlendirecek ya da buyruk verecek değilim. Bendeniz sizleri buraya çağırmakla bu durumu haber vermek istedim. Ortada konuşulacak bir şey olmadığına göre gidebilirsiniz.”
DİKKAT! YAZININ DEVAMI ÖNÜMÜZDEKİ CUMARTESİ GÜNÜ BU SÜTUNDA YER ALACAKTIR.
Yazının bu bölümünde yeni Konya milletvekillerinin seçimi ve Ankara’ya gitmeleri anlatılacaktır. Bu yazı Fazlasıyla İlginizi çekecek ve bilinmeyen bazı konuları ilk kez okuyacaksınız.