Gürcan Yandımoğlu

Gürcan Yandımoğlu

KONUŞA KONUŞA ANLAŞMAK MÜMKÜN MÜ? - 1

KONUŞA KONUŞA ANLAŞMAK MÜMKÜN MÜ? - 1

Anadolu'da Bugün Gazetesi'nin çok değerli takipçileri, öncelikle yeni eğitim öğretim yılı hayırlı olsun, tüm öğrencilerimize üstün başarılar diliyorum.

Şimdiye kadar yazmış olduğum yazıların tamamına yakınında etkin iletişimin yaşamımızda ne kadar önemli bir yer teşkil ettiğini ve çalışma hayatında bireyleri hedeflerine ve başarıya taşıyan başlıca yetkinliklerden olduğunu aktarmaya çalıştım.

Bugün de sizlere yine kişiler arası iletişimde başrol oynayan ve aslında genel olarak hepimizin dolayısıyla toplumumuzun en önemli gelişim alanlarından birisi olan dinleme konusundan bahsetmek istiyorum.

‘Dinlemek’ kelimesi için Türk Dil Kurumu tarafından birden fazla anlamın yer aldığını görebiliriz. Bunların içerisinden yazıma konu olacak şekilde 1.İşitmek için kulak vermek, 2. Uymak, baş eğmek, itaat etmek ifadelerinden yola çıkarak söyleyebilirim ki aslında dinleme konusunda, karşımızdaki kişilerin söylediklerini duymaktan öte pek çok farklı detay bulunmaktadır.

Dinleme yetisi insanın daha anne karnındayken sahip olduğu ilk edinimlerinden biridir. Bu beceri yıllar içerisinde bireyin içinde bulunduğu toplumun ve ailenin sosyo-kültürel yapısı, yetiştirilme tarzı, eğitim sistemi vb. birçok faktörden etkilenir. Ancak maalesef bu becerinin aile ile başlayan ve sonrasında okul ile devam eden eğitimle desteklenmesi gerektiğinin yeterince bilincinde değiliz. Bu yüzden iyi dinleyicilerden oluşan bir toplumda yaşadığımızı söyleyemeyiz.

Türk toplumunun iletişim modeli detaylı bir şekilde analiz edildiğinde dinlemekten çok konuşmaya ve söylediklerimizi kabul ettirmeye yönelik, duymakla dinlemek arasında epeyce mesafe olan baskın bir tarzın öne çıktığı görülüyor.

Aslında bu sorun sadece toplumumuza özgü de değil. Bundan dolayı tüm dünyada dinleme becerisinin insanlarda neden yeterince gelişmediği sıklıkla araştırmalara konu olmuştur.

İnsanların dinleme becerisinin neden yeterli olmadığı ile ilgili yapılan çalışmalarda iki teori ön plana çıkıyor.

Bunlardan ilki Alfred Adler tarafından ortaya konan Üstünlük Çabası Teorisi’dir. Bu teoriye göre anne babasının bakımına muhtaç bir bebek, yaşamı anlamaya başladığında önce anne ve babası gibi üstün varlıklara benzemek ister, daha sonra da ömrü boyunca bitmeyecek bir üstünlük kurma çabası içerisine girer. Bu yüzden de dinlemek ve anlamaktan ziyade; söyleyen, talep eden bir iletişim modelini benimser.

İkinci teori ise Eric Berne tarafından geliştirilmiş ve Transaksiyonel Analiz olarak adlandırılmıştır. Buna göre hepimiz bizi yetiştiren anne babalarımızın akıl yürütme modellerini adapte ederiz. Bu modellerin işe yaradığını gördüğümüzde de benimser, kimliğimizin bir parçası yaparız.

Bu teoride ebeveynlerin ve çocukların ego durumlarının dinleme becerisinin gelişiminde önemli rol oynadığı ifade edilir.

Ebeveyn ego durumu ailemizden veya bize bakım verenlerden öğrendiğimiz bir dizi düşünce, duygu ve davranıştır. Kendi içinde ikiye ayrılır:

  1. Eleştiren Ebeveyn: Ailemizden öğrendiğimiz kalıplar, yargılar, değerler, düşünceler ve inançlardan oluşur.
  2. Koruyucu/Kollayıcı Ebeveyn: Bakım veren, şefkatli, sevgi dolu, izin verici, destekleyici, güven ve cesaret verici ego durumudur.

Takdir edersiniz ki koruyucu-kollayıcı tarzdaki ebeveynler tarafından yetiştirilen çocuklar daha özgüvenli, aynı zamanda iletişim becerisi gelişmiş bireyler olurken, otoriter, baskıcı, karar veren ve yöneten ebeveynler tarafından yetiştirilen çocuklar ise pasif, edilgen, karar almakta zorlanan, otoriteye bağımlı, iletişim becerileri gelişmemiş ve kendini ifade etmekte zorlanan bireylere dönüşürler.

Değerli okurlarım buraya kadar yazdıklarımdan da anlayacağınız üzere dinlemek sadece söylenenleri duymaktan oluşan basit bir eylem değil. Altta yatan pek çok sebepten dolayı insanların birbirleriyle anlaşmaları sanıldığı kadar kolay gerçekleşmiyor.

Günümüzde kişiler arası iletişimin sağlıklı kurulamamasının en önemli sebebi, bireylerin düşüncelerini ifade ederken, onu dinleyenlerin ne söylemek istediğini anlamaması veya yanlış anlamasıdır. Bu yüzden sağlıklı iletişim kurabilmek için insanın en başta karşısındakini yalnızca duymakla yetinmemesi, aynı zamanda dinlemesi ve anlamaya çaba göstermesi de gerekiyor.

Haftaya aynı konuyla devam edeceğim.

Sağlıcakla kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Yandımoğlu Arşivi
SON YAZILAR