Yeni Körfez’de neler olacak ?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın 41. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi için Suudi Arabistan’a gelen Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’yi uçağın kapısında karşılayarak sıkı biçimde kucaklaşması “bükemediğin eli öpeceksin” atasözünü akıllara getirdi. Katar’a yönelik ablukanın baş mimarlarından biri olarak kabul edilen Muhammed bin Selman’ın bu tavrının samimiyetten uzak olduğu söylenebilse de, aynı zamanda içinde bulunduğu sıkışıklık halinden bir çıkış yolu aradığı şeklinde de değerlendirilebilir. Özellikle gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi hadisesinden itibaren ulusal ve uluslararası düzeyde itibarı giderek azalan Muhammed bin Selman’ın, son olarak ABD’de Joe Biden’ın göreve gelmesiyle birlikte kendisine yönelecek yasal süreçlerden dolayı endişe içinde olduğu biliniyor. Katar’a yönelik ablukanın sonlandırılmasına zemin hazırlayan bu gelişmeler, gelinen noktada, Suudi Arabistan’ın öncülük etmesi ve diğer ülkelerin de isteyerek ya da istemeyerek destek vermesiyle üç buçuk yıl süren abluka sürecinin, en azından kâğıt üstünde sona ermesi sonucunu doğurdu.
Zirvenin ardından katılımcılar “dayanışma ve istikrar” adı altında bir anlaşma imzalayarak Körfez’in siyasi ve ekonomik birliğine olan inançlarını tazelediklerini gösterdiler. Her ne kadar kırılganlıkların taze olduğu bir dönemde imzalanmış olsa da, bu anlaşma gelecek için ümit verici bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, Körfez ülkeleri arasındaki güven ve dayanışma duygusuna ciddi biçimde zarar veren abluka sürecinin yaralarının sarılması kolay olmayacaktır.
Körfez krizinin 3,5 yılın ardından sona erdiği bu tarihi zirveden daha da önemli olan, katılımcı ülkeler arasındaki dayanışma ve istikrarın nasıl tanımlanacağı ve nasıl işletileceği konusudur. Zira Suudi Arabistan ve Katar arasındaki yumuşama sinyallerinin KİK Zirvesi’nde tüm üye ülkeler önünde ve örgüt zemininde tescil edilmesi, krizin kâğıt üzerinde bitişini simgeliyor. Fakat kâğıt üzerindeki gelişmelerden ziyade, örgütün içindeki dayanışmanın ve istikrarın yanında, ikili ilişkilerdeki güvenin sağlanması konusundaki irade daha önemli görünüyor.
Kriz sürecinde BAE ve Katar ikili ilişkilerinin hiç olmadığı kadar gergin dönemlerden geçmesi, Katar’ın egemenliğinin hiçe sayılarak belirli taleplerin Katar’a iletilmesi, en azından Abu Dabi ile Doha arasındaki güven bağlarının çok yakın zamanda kurulamayacağını gösteriyor. Öte yandan 41. KİK Zirvesi’nin sonunda imzalanan belgenin tescil ettiği asıl nokta, 3,5 yıllık abluka dönemini asgari hasarla atlatan Katar’ın, gerek bölge jeopolitiğine gerekse de Körfez’deki güç dengesine tekrar güçlü biçimde ve 2017’den daha bağımsız bir şekilde katılıyor oluşudur.