Türk’ün Zekası Ve Merhameti
Geçtiğimiz günlerde büyük kahramanlarımızdan Nene Hatun’un vefatının yıldönümüydü. 93 Harbi’nde genç yaşta gösterdiği büyük kahramanlıkla simge haline gelen Nene Hatun’u rahmet ve minnetle anıyorum. Nene Hatun, 93 Harbi demişken 1. Dünya Savaşı’nda yaşanan bir hadise ile ilgili bir yazı kaleme alacağım. Çünkü bunların unutulmaması, hatırlatılması gerekiyor zaman zaman…
Avrupalılar ve diğer bir takım düşman ülkeler Osmanlı’yı ‘Hasta Adam’ olarak görmekteydi. Bu devletler Osmanlı’yı parçalamak ve kendilerine pay almak, sömürmek niyetindeydiler. ‘Üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ olarak adlandırılan Büyük Britanya, Hindistan’dan tutun da Yeni Zelanda’ya kadar birçok yerden asker getiriyor, onları ön saflarda savaştırıyordu. Çanakkale’de de böyle bir senaryo vardı. Çanakkale’de harp bizim zaferimizle sona erdikten sonra Avusturalya ve Yeni Zelanda’da ahali, “Evlatlarımız düşman topraklarında yatıyor ve onların ruhu huzur bulamıyor” diye eylemler yapıyordu. Evlatlarını Çanakkale’de kaybeden analar, bizim kurtuluş mücadelesi verdiğimiz dönemlerde, dilekçeler verip ölülerinin bulunmasını ve yaşadıkları topraklara getirilmesini istiyorlardı.
Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından sonra Batılı devletler ile ilişkiler kurulmaya başladığında bu Anzak annelerin talepleri daha net duyulmaya başlamıştı. Onların taleplerini yerine getirmek oldukça zordu. Çünkü kayıpların büyük çoğunluğu denizde kaybolmuştu. Öte yandan bombardımanlar cesetlerin parçalanmasına neden olmuştu. Fakat annelere bunu söyleyebilmek pek de mümkün değildi. O dönem hükümet, Batılı yetkililere cesetlerin aranması ve mezarlık yapılması hususunda imkan verdi. Çanakkale’de birkaç mezarlık yapıldı. 1934’te de Anzaklar türlü zorluklarla, o kadar yolu aşarak kayıplarını anmak üzere Çanakkale’ye geldi. O dönemin Çanakkale valisi, törende gerçekleştireceği konuşmayı Ankara’ya gönderdi ve onay istedi. Mustafa Kemal Atatürk, yazıyı gördü ve bir kenara kaldırdı. Yenisini yazdı ve Çanakkale’ye gönderdi. Öyle bir metin kaleme aldı ki bu yazı dinleyenleri gözyaşlarına boğdu; “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Bu yazı yalnızca Çanakkale’de değil, Sydney’de de okundu ve Atatürk’ün yazısına yanıt olarak şu metin gönderildi: “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını alicenap sözleriniz hafifletti, gözyaşlarımız dindi. Bir anne olarak bana bir güzelim teselli verdi. Yavrularımızın sonsuz uykularında huzur içinde dinlendiklerinden hiç şüphemiz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa, bizler de size ‘Ata’ demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan Büyük Ata’ya bütün anneler adına sevgi, şükran, saygıyla.”
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bitmez, tükenmez saygı ile anıyorum. Herkese iyi hafta sonları diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.