Nasıl anmam anamı şimdi
Halen kaldığım evde oda çok. O odadan bu odaya girip çıkıyorum. Kah terastayım kah oturma odasında kah mutfakta, üç katın arasında dolaşıp duruyorum. Aşağıya inmişim, üçüncü katta bir şey unutmuşum, çık yukarı. Yukarı çıkmışım, aşağıda bir şeyim kalmıştır, in aşağı. Bol merdivenli bir ev anlayacağınız. Bir ara kaç basamak var diye saymıştım. Sayısını unuttum. İki yıldır bilfiil günübirlik yürüyen benim için inip çıkmak zor gelmiyor. Bir nevi antrenman oluyor.
Uzağı gösteren bir de gözlüğüm var. Bir zamanlar sabah kalkar kalkmaz gözümde idi. Onsuz bir yere çıkmazdım. Yaş 45’i bulduğundan itibaren uzak gözlüğe pek ihtiyaç duymuyorum. Sadece dışarı çıkacağımda ve uzağa bakacağımda lazım oluyor. Yakın gözlüğü lazım ama uzak için kullandığım gözlüğü çıkarınca kitabımı okuyabiliyor, telefonuma bakabiliyorum. Bundandır ki bir yere oturup göze ihtiyaç duyan bir işle meşgul olduğumda ilk işim, gözümdeki gözlüğü çıkarmak oluyor. Önceleri saçlar varken başımın üstüne yerleştirirdim gözlüğü. Saçların kısalması ve dökülmesiyle birlikte kafada gözlük durmaz oldu. Sağıma, soluma, önüme, arkama, masaya vs. yerlere rastgele koyuyorum. Bir yerde oturup kalmıyorum. Lavabo, mutfak, oturma odası, yatak odası dolaşıyorum.
Ardından dışarı çıkmam gerektiğinde elimi gözüme bir atıyorum. Gözlük yok. Benim işim bundan sonra başlıyor. Tüm girip çıktığım yerleri bir hızla kontrol ediyorum. Baktığım yere bir daha bakıyorum. Yok bir yerde. Uçup gitmiş sanki. Eskiden böyle miydi halbuki. Neyi nereye koyduğumu bilir, hiç aramadan koyduğum yerden alırdım. Bazen de nereye koyduğumu, gittiğim ve oturduğum yeri zihnimden geçirerek bulurdum. Yaşın ilerlemesinden midir, şimdi gözlük arıyorum durmadan. Bazen de gözümde gözlük varken gözlüğü aradığımda olur.
Gözlük aramama birkaç defa annem de şahit oldu. Ne aran kuzum dedi. Gözlüğümü arıyorum dedim. Nereden söylediysem, oğlum sende tansiyon var da ondan aran dedi. Ne tansiyonu ana? Yapma Allah aşkına. Tansiyon kim, ben kim. Kan vereceğimde tansiyonumu ölçerler, hep 12-8 çıkar. Yani tam kıvamında tansiyonum dedim. Ben dedim ama anam durur mu, ne zaman bir şeyler arandığımı hissetsin. Lafı yapıştırdı, sende tansiyon var diye. Oymuş, bir daha gözlük aradığımı belli etmemeye çalıştım. Yeter ki odasına girmiş olayım. Ne aran diyor ama söyler miyim? Yok, bir şey diyorum.
Gel zaman git zaman, sabah baş arısı ile uyanmaya başladım. Elimi yüzümü bir güzel soğuk su ile ovuyor, başımı ıslatıyorum. Nedense eski tedavi yöntemlerim baş ağrısını gidermeye yetmedi. Ağrı kesici ile işim olmaz zaten. Duş aldım, gezip dolaştım, yürüyüşümü yaptım, yine olmadı. Şimdi geçer, az sonra geçer derken çoğu zaman akşamı yaptım baş ağrısı ile. Ağrının yanında kafamda bir yük taşıyor gibiyim. Gözlerim kararıyor, eskisi gibi net göremiyorum.
Sonunda acaba bende tansiyon olabilir mi, gidip bir ölçtüreyim dedim. 15-9 çıktı. Bir hafta bir ölçelim dendi. Her gün ölçtürüyorum: 14-9, 13-9, 14-9 şeklinde bir sonuç çıkıyor. Dört gündür bu aralıklarda gezindiğine göre belli ki geçici ve aniden yükselen bir tansiyon değil bendeki tansiyon. Öyle zannediyorum, bu hastalık kalıcı olacak.
Bu durumu hanımla paylaştım. Çocuklara söyleyeyim mi dedi. Hayır dememe rağmen bu bilgi çocuklara yetiştirilmiş. Baba, tansiyon var da niye söylemedin diyecek gibi oldular, bir hafta ölçüm sonucunda bir hastaneye gidelim dediler. Bakarız dedim ama ardından oğlum, babaanneniz 90’ına merdiven dayamış, ilkokul yüzü görmemiş, okur yazarlığı bile yok. Siz ise okudunuz, bu işin öğrenimini gördünüz. Sizin farkına varmadığınız tansiyonumu anam bildi dedim, gülüştük.
Hasılı dostlar, bir tansiyon hastasıyım. Bu hastalık ise strese gelmezmiş, maazallah tansiyonu fırlatırmış. Sizden istediğim, tansiyonumu yükseltecek moral bozucu şeylerden uzak durmanız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.