Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

Söylem ve eylem birlikteliği

Söylem ve eylem birlikteliği

Fikri ve zikri ne olursa olsun, bu ülkenin en büyük problemi söz ve eylem çelişkisi yaşamamızdır. İçimizde söylem ve eylem birliği olan insanımızın bir elin parmakları kadardır. “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı”, “Dediğini yap, gittiği yoldan gitme” sözleri de özü sözü bir olmayan yani söz ve eylem birlikteliği olmayan hocalar için söylenir. Hoca dedimse dini, diyaneti, ayeti, hadisi bilen hocalar kastediliyor. Evet, toplumun birçok kesiminde olduğu gibi hocaların çoğunda da söz ve eylem çelişkisi başlıca sorunumuzdur. Buna hoca değilse de dini hassasiyeti olan ve İslam’ı referans alan kişileri de eklemek lazım.

Başkasının söz ve eylem çelişkisi tasvip edilmese de hocaların ve dini hassasiyeti olanların bu çelişkiyi yaşaması daha fazla dikkat çeker. Dini hassasiyeti olmayan kişiler dahi hocaların ve dini referans alanların söz ve eylem birliği yaşamasını ister. Bu çelişkiyi yaşayan hocaları görünce, “Adı üzerinde hoca. Bir de hoca olacak. Oturur kalkar, Allah der, peygamber der. Hoca böyle yaparsa başkası neler yapmaz. Hoca dediğin adaletten ayrılmayacak, etrafına güven verecek, emanete hıyanet etmeyecek, ayrıştırıcı değil, toparlayıcı ve arabulucu olacak, sonucu ne olursa olsun, asla doğrudan ayrılmayacak, siyasete angaje olmayacak, kimsenin güdümüne girmeyecek, yaşantısıyla örnek olacak...” gibi sözleri söyler mi söyler.

Doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet gibi değerler sadece hoca ve dini hassasiyetleri olanları bağlamaz. Çünkü hepimizde olması gereken hasletlerdir. Ama toplumun hocalardan ve ağzından ayet ve hadisi bırakmayanlardan bu konularda daha fazla hassasiyet beklemesi kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü bilen birinin, ben bu işin mürekkebini yaladım diyenin ve kitabi konuşanın sorumluluğu öbürlerinden daha fazladır. Bu konuda “Niçin yapamayacağınız şeyleri söylersiniz” ayetini hocalar daha iyi bilir. Aynı zamanda dediğiyle yaptığı örtüşmeyenleri Kur’an’ın kitap yüklü merkebe benzettiğini de bilirler.

Konuyu biraz daha genelleyeyim. Müslüman olmayanların Müslümanlardan bekledikleri, yaşantılarıyla herkese örnek olmalarıdır. Yani dinlerinin gereklerini yapmalarıdır. Bence Müslümanların kahir ekseriyetinin en büyük problemi de budur. Hz. Muhammed’in bizzat rakibi müşrikler tarafından verilen emin sıfatını örnek alabilmiş olsak, inanın dünyada Müslüman olmayan kalmaz. Müslüman olmasalar bile onlar güvenilir kişi demek suretiyle bir hakkı teslim ederler. Böyle bir durumda yani güvenilir olma vasfına haiz olmamız dolayısıyla İslam’ı anlatmak, tebliğ ve irşat görevinde bulunmak için söze de gerek kalmaz. Gören, şekil A da göründüğü gibi der.

Göründüğümüz gibi olamadığımız için Müslümanlar her geçen gün irtifa kaybetmekte ve güven bunalımı yaşamaktadır. Bizi gören onlar Müslümansa ben Müslüman değilim deme noktasına gelebiliyor. Bununla kalsa iyi her geçen gün dine mesafe koyan insanımızın sayısı çoğalıyor. Önce deist sonra ateiste kadar gidebiliyor. Katılır veya katılamazsınız, dini hassasiyeti olan insanların iktidarı ve din adına çalışan bazı grupların gerçek yüzünün ortaya çıkması dine lakaytlığın ve mesafenin en önemli sebeplerindendir.

Ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın diye biri 1990’lı diğeri de 2020-2021 yılında yapılmış bir araştırma sonucuna da yer vermek istiyorum. Soru şu: Karı koca olarak aniden il dışına çıkmanız gerekiyor. Aşağıdaki meslek gruplarından hangisine çocuklarınızı bırakırsınız? 90’lı yıllarda bu soruya ilk sırada din görevlilerine cevabı verilirken, 2020-2021 yıllarında ise verilen cevapların içerisinde ilk on sırada din görevlileri sınıfı ve dini çağrıştıran bir meslek grubu da yer almıyor. Acı olan ve üzerinde kafa yormamız gereken de bu araştırma sonucu bence.

Aynı soruya iki farklı cevabın verilmesinde, 90’lı yıllarda dindar ve mütedeyyin insanların iktidarından söz etmek mümkün değil. Bürokraside de dini referans kabul edenlerin sayısı fazla değil. 2000’li yıllardan sonra dini referans alanların iktidarını ve bürokraside bu hassasiyette olanların ağırlıkta olduğunu hiçbirimiz inkar edemeyiz. Sonucun farklı çıkmasını ben, 90’lı yıllarda Müslümanların makam, mevki ve imkanlarla sınanmayan test edilmemiş dürüstler olarak görüldüğünü, şimdilerde ise test edilmemiş dürüstlerin denendiği bir dönemi yaşadığımız ve bu denemeyi kaybettiğimiz anlamını çıkarıyorum.

Sonuç olarak bu konuda kim, ne derse desin, söz ve eylem birlikteliği dini referans alanlar için önemli. Buna dikkat etmezsek her geçen gün itibar kaybetmeye devam ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02