Vızır vızır
Geçtiğimiz haftalarda yurtdışına seyahat ettim. Doğal olarak giderken ve dönerken havaalanlarında bulunma, oradaki insanları ve işleyişi gözlemleme fırsatım oldu. Bu yoğunluğu izlerken aklıma muhabbet kuşlarının kafesi geldi, orada da kuşlar bir o yana bir bu yana sürekli hareket eder. Oysa havaalanlarında görünen bu karmaşanın ardında oldukça ciddi bir emek ve planlama var. Bir uçağın hazırlanması, uçuş planının yapılması, yolcuların doğru şekilde yerleştirilmesi, onların yolculuk boyunca ihtiyaçlarının karşılanması gibi süreçler büyük bir organizasyonu gerektirir. Aynı şekilde terminal içinde yolcuların yönlendirilmesi, doğru bilgilendirilmesi ve zamanında kapılara ulaşmalarının sağlanması da başlı başına bir uzmanlık alanıdır.
Havaalanları büyüdükçe bu süreçlerin karmaşıklığı artıyor, özellikle İstanbul gibi büyük aktarma merkezlerinde dünyanın dört bir yanından gelen yolcuların oluşturduğu dev bir yolcu akışı ortaya çıkıyor. Ben de 12 saatlik bir aktarma nedeniyle aynı koşuşturmanın parçası oldum ve terminalde uzun süre bekledim. Beklerken insan ister istemez çevreyi, işletmeleri, işleyişi ve sistemi değerlendiriyor.
İstanbul Havalimanı’nı sıklıkla kullandığım için yıllar içindeki değişimi de gözlemleyebiliyorum. Açılışından bu yana sistemsel yapı her geçen gün daha iyi işliyor, eksiklikler büyük ölçüde gideriliyor. Artan işletme sayısı, farklı noktalara konumlandırılmış büfeler ve mağazalar olumlu uygulamalar arasında. Ancak buna rağmen hâlâ bir şeylerin eksik olduğu hissini insan üzerinden atamıyor. Belki dev dijital panoların ve reklam ekranlarının yarattığı “alışveriş merkezi” atmosferi, belki de her ihtiyacın ticari bir karşılığa dönüşmesi buna sebep oluyor. Konfor alanları geniş, yiyecek-içecek seçenekleri çok, çocuklar için oyun alanları bile var, fakat tüm bunlar normal fiyatların 4–5 katına sunuluyor. Euro ve dolar üzerinden belirlenen ücretler tüketimi doğal olarak kısıtlıyor. Dünyanın birçok aktarma merkezini görmüş biri olarak İstanbul’un fiyat açısından görece daha yüksek kaldığını söyleyebilirim.
Etrafı izlemeye devam ederken farklı ülkelerden insanların oluşturduğu kümelenmeler, aceleyle koşuşturmaları dikkatimi çekiyor. Bir köşe bulup oturuyorum. Terminalde neredeyse her yerde bulunan elektrik prizleri büyük kolaylık sağlıyor, birçok kişinin en temel ihtiyacı olan “şarj” sorununu çözmesi insanı mutlu ediyor. O anda aklıma şu soru geliyor “Acaba bir insan havaalanında sürekli yaşayabilir mi?” Teorik olarak evet, ancak dışarıdaki zengin yemek kültürüne kıyasla taze ürünlerin sınırlı oluşu, yiyeceklerin çoğunun standartlaştırılmış ve dondurulmuş olması insanı bir süre sonra mutsuz edebilir. Türk vatandaşı sayısı göreceli olarak az. Daha çok yabancı ülke insanları, özellikle Afrikalı sandığım aileler davranışsal olarak hemen dikkat çekiyor. Sadece temizlik değil, çocuklarına verdikleri terbiye nedeniyle de dağınık, umursamaz halleri ister istemez bunların medeni olmadığını düşündürtüyor. Önceleri hediyelik satan işletmeler lokum benzeri ürünlerden promosyon olarak tadımlık veriyorlardı artık onlar da sınırlanmış. Anlaşılan o ki bu tür işletmelerde fiyat dengeleme konularında zorlanıyorlar.
Terminalde temizlik görevlilerinin sayısı oldukça fazla. İnsanların oluşturduğu kalabalığın ardından bıraktığı çöpleri sürekli temizlemekle meşguller. Bir yandan laptopunda çalışan, diğer yandan telefonla konuşan iş insanları da dikkat çekiyor. Özellikle çok akıcı İngilizcesiyle telefonda konuşan bir kadın gözüme çarpıyor. Ben de boş durmuyorum, birikmiş işlerimi hallediyorum. Keşke daha fazla çalışma masası olsaydı diye düşünüyorum, gerçi bazı alanlarda laptop için ayrılmış yüksek masalar da mevcut.
Elbette dinlenme alanları, ücretli lounge hizmetleri, kısa süreli uyku odaları ve gıda seçenekleri açısından İstanbul Havalimanı oldukça zengin seçenekler sunuyor. Ancak kalabalığın yarattığı yoğun tempo, hizmet verenlerin çoğunlukla Türk çalışanlardan oluşması yanında terminalin kozmopolit yapısı, yoğun yabancı yolcu trafiği zaman zaman insana başka bir ülkedeymiş hissi verebiliyor. Özellikle bazı yabancı yolcuların dağınık halleri veya çocuklarına karşı sergiledikleri özensiz davranışlar kültürel farklılığı belirgin şekilde ortaya koyuyor.
Bunca insanın aynı anda bir yerden başka bir yere gitmeye çalıştığı bu büyük alanda aklıma şu soru takılıyor, “Bu insanların tümü neyin peşinde?” Aslında cevabı basit, herkes kendi hedefi doğrultusunda bir yolculuğa çıkmış durumda. Bu nedenle havaalanı, hiç durmadan işleyen dev bir organizma gibi “vızır vızır” çalışıyor. Bu sistemin bir parçası olmak ise insana ilginç ve öğretici bir deneyim sunuyor.
Dönüş yolunda da benzer gözlemler yaptım. İstanbul Havalimanı, Dünyadaki diğer havalimanları ile kıyaslandığında dünyanın en önemli ve işlevsel havalimanlarından biri. Elbette daha iyileri var ve zamanla daha iyileri de yapılacaktır. Bana her zaman öğretilen bir söz vardır “İyi olmak yeterli değildir, daha iyi olmak gerekir.” İstanbul Havalimanı da her geçen gün bu hedefe adım adım yaklaşan önemli bir destinasyon olarak dikkat çekiyor.