Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

Diyabet ve Yürüyüş

Diyabet ve Yürüyüş

Son anda karar değiştirerek yürüyüş maratonuma Akyokuş'ta başladım. Daha yürümeye başlamadan, yere atılmış ya da düşürülmüş bir 25 kuruş gördüm. Erkektir mutlaka düşüren. Arka cebinde cüzdanı olur ama cüzdanı pek kullanmaz. Ne bulursa cebine atar. Bu tür bozuk paralar ağırlık yapınca cep deliniyor. Çoğu erkeğin, böyle astarı delinmiş cebinden epey bir haberi olmuyor. Orta yere atılmış bu paraların başka açıklaması olamaz. 

25 kuruş, küçük bir paraydı ama pazar pazar işler bereketli olacak intibaı edindim. Ne de olsa dakika bir, bir 25 kuruş. Hemen sosyal medyada gâvur parasıyla ne kadar eder paylaşımı yaptım. Ardından deh deyip yürüyüşüme geçtim. Ben yürürken sağ olsun yorumculardan iki kişi hesap yapmış. Bu para 0,025 dolar ya da 0,022 EURO yapıyormuş. Hiç yoktan iyiymiş derken bir başka yorumcu, "Geçen hesapladım. Sıfır EURO, 5 TL yapıyor" yazmış. Ne demek istedi anlamadım ama belli ki hükümet muhalifi, nankörün biri. Bu para iyice erimeden EURO veya dolara çevireyim, milli servet yok olmasın dedim ama Akyokuş'ta döviz bürosu ne arasın. 

Neyse evinde oturan birileri, benim olmayan bu parayı yabancı paraya çevire dursun. Ben yürüyüşüme odaklandım. Çünkü yürüyüş paradan daha önemli. Para belki bir şeyleri satın alabilir ama yürüyüşü satın alamaz. Kimine para versen de yürümez.

Vakit nakittir deyip yürüyüşüme başladım. Bir gidiyorum bir gidiyorum. Allah ne verdiyse artık. Tıpkı eski günlerdeki gibi hızlı bir tempo tutturdum. Ne duruyorum ne soluklanıyorum. (Ne nefes alıyorum diyeceğim ama böyle bir seçeneğim yok.) Öyle yürüyorum ki baktım şıpır şıpır ter akıyor ensemden. Elimi göğsüme götürdüm, sırtıma baktım. Soğuk soğuk terlemişim.

Niyetim Belenbaşı Beli’ne varıp dönmek. Gidiyorum bir hızla. Arabalar geçiyor yanımdan durmadan. Yürüdüğümü gören de kornasını çalıp selam verip yoluna devam ediyor. Kimi de elini camdan uzatıp selam veriyor. MA plakalı biri de uzun uzun çaldı. Acaba selam mı verdi? “Bu havada, bu yolda, bu tempo…Üstelik elinde susadığı zaman içebileceği bir suyu bile yok. Aklından zoru olmalı bunun” da demiş de olabilir. Neyse umurumdaydı sanki. Ama korna ile selam verip geçenler moral verdi diyebilirim. Zira gaz önemli. Hele gaza gelen zamlardan sonra tabana kuvvet deyip yürümek en iyisi. Çünkü bir maliyeti de yok. Nasılsa ceremesini ayaklar çekiyor bu kafanın.

Öyle bir tempo yakalamışım ki saate bir baktım. Bir saatte Belenbaşı Beli’ne (Uçurtma şenliği yapılıyor meraklıları tarafından burada. Rakımı da 1460) varmışım. Dedim, bu kadar yürüme az geldi. Hava da güzel. Hafif hafif esiyor. Madem buraya geldim. Şurada Altınapa Barajı’na ne kaldı? Tepeyi iniverince orada. Yani ayağımın altında. Zaten bu gazla gidersin dedim. Bu arada tepeye gelmeden araçları karşıdan görecek şekilde yolun karşısına geçtim. Tam baraja yaklaşırken karşı yolda bir kamyon durdu. Camını indirerek götüreyim, gel dercesine işaret etti. Elimi kaldırarak teşekkür ettim. (Bir de kamyoncuları kaba biliriz. Değilmiş meğer.)

Bir on dakika barajda suyu seyrettikten sonra geldiğim yolu tepmek için tekrar yola çıktım. Yola çıkmadan önce kaç bin adım atmışım diye sayacıma baktım. 14600 adım atmışım. Akyokuş’tan buraya bu kadar adım atmışsam, demek ki bugün 30 bin adım atacağım dedim. Yine araçları karşıma alarak yürümeye koyuldum. Bu arada keyifle yürürken gözüm de boş durmuyor. Arka hariç, sağı, solu ve önden gelen araçları da süzüyorum.  Bir de ne göreyim. Aracının sağ ön koltuğuna eşini/sevgilisini/nişanlısını (size göre yavuklusunu) almış bir kaptan, sol eliyle aracını tam gaz kullanıyor. Sağ eli ne yapıyor demeyin. Sevgilisini göğsüne yaslamış, elini de onun omzuna atmış bir şekilde baraja nazır gidiyorlar. Kıskandım doğrusu. Maşallah her eli bir marifet gencin. Ben olsam yapamazdım. Çünkü tek elle araba sürmem, yüzde yüz kaza garantisi demektir.

Onlar, yolculuğun ne zaman geçtiğini bilemeden liseli aşıklar gibi yollarına devam ededursun. Ben de geldiğim yolu arşınlamaya devam ettim. Onlar nereye kadar gittiler bilemem ama benim yolculuğum Akyokuş mevkiine gelmeden Takkeli Dağ’ın hizasında bitti. Çünkü oğlan aradı, neredesin diye. Yerimi söyleyince almaya geliyorum dedi. Gelme dedimse de geldi. Yürüyüş yolculuğum, 30 bin hedefine varmadan böylece akim kaldı. (Siz bu kadar yürümeyin. İdeal yürümeyi 8-10 bin ile sınırlamak gerek.)

Oğlanla Akyokuş’ta birkaç bardak çay içerek lafladık. Oradan arabama binerek evin yolunu tuttum.

Akşam evde çayını yudumlarken (yine mi çay demeyin. Fakirin çaydan başka neyi var.) TV’yi açtım. Dünya Diyabet Günü imiş bugün. Namı diğer şeker hastalığı. Yazım uzadı biliyorum ama burada biraz da bu hastalıktan bahsetmek istiyorum. Dünyada şeker hasta sayısı da 463 milyonmuş. Şeker hastalarının anası ağlıyor, günlük hapı yutuyorlar ama sanırım köşe olanlar şeker ilacını üretenler. Çünkü şeker hastaları ilaca bağlı hastalardır. Rapor karşılığında ilaçlarını kullanıyorlar. Birkaç kutu olarak yazılan ilaç bitince tekrar alınıyor. Yani Allah nefes verdikçe ömür boyu bu ilacı kullanacaklar. Bu demektir ki ilaç sektörünün 463 milyon hazır müşterisi var. Tip 2 şeker hastalığının tedavisi basit bir ameliyatla giderilebiliyormuş. Ama tıp dünyası buna sıcak bakmıyor. Nasıl ve niye baksın ki. Böyle basit bir ameliyat demek, ilaç sektörünün 463 milyon müşterisini elinin tersi ile itmek ve dünya ilaç babalarını karşılarına almak demektir. Hasılı ilaç sektörünün insafı yok.

Şeker hastalığının değişik sebepleri olabilir. İlk başta da genetik yoluyla geçiyor olmasıdır. Bunun dışında uzmanlar aşırı kilo, hareketsizlik ve stresi de sebepler arasında saymaktadırlar.

Stres yapma demek kolay. İnsanın sıkıntısı varsa, elinde olmadan strese girebiliyor ama kilo ve hareketsizliğin çözümü elimizde. Bunun da en güzel yolu yürüyüştür. (Yukarıda şekil A da görüldüğü gibi.) Bazıları zamanım yok dese de herkes, isterse yürüyüşe zaman ayırabilir. Pekâlâ, istirahat saatimizden ödün verebiliriz. Çünkü şekerin ilacı yürüyüştür. Stresi de alıyor bu arada. İnsanın gözü ve gönlü açılıyor. Yürüyüşün bitiminde bir duş vücudu rahatlatıyor. Herkese ama özellikle kilo sorunu ve hareketsiz yaşayanlara öneririm günlük rutin yürümeyi. Şeker hastası olanlara bu vesileyle geçmiş olsun diyorum. Allah diyabetlilere sağlık, ilaç sektörüne de insaf versin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02