Yazma ve konuşma özürlülüğümüz
Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Sayın EKMEKCİOĞLU 26/01/2016 tarihli “Gençlik ve Akıllı Telefonlar” başlıklı yazısında, “Gençliğin dilekçe yazmaktan aciz olduğunu, varsa yoksa akıllı telefonla oynama ve sanal alemi takip etmek olduğunu, neredeyse yazmayı unuttuklarından…” bahsederken malumu ilan etmiştir. Bizim kanayan yaramızdır. Maalesef sayıları da az değildir.
İlkokul birinci sınıftan itibaren üniversiteyi bitirinceye kadar Türkçe, Türk Dili Edebiyatı, Dil ve Anlatım isimleriyle haftalık ders saatlerimizde çocuklarımıza Türkçe dersleri gösteririz. Haftalık ders saati özellikle ilkokul ve ortaokullarda ortalama 5-6 saatten aşağı değildir. Buna rağmen Türkçe'miz yine öğrenilmiyor/öğretilmiyor. İngilizce hakeza. Birkaç yıldır ilkokul ikinci sınıftan başlamak üzere İngilizce dersleri de kondu. Ne İngilizce, ne Arapça, ne başka bir dili; biz asla öğrenemiyoruz. İşin garibi Türkçe'mizi de bilmiyoruz. Bırakın yazmayı, konuşmada da sınıfta kaldık. Türkçeyi en iyi bilenimizin kullandığı kelime sayısı 300-500’ü geçmez. 100.000 kelimemiz var biliyorsunuz.
Hepimizin kullandığı bir “Şey” var. O da olmasa yandık. Sıkıştığımız zaman başvurduğumuz kelime. Hele bir borç isteyişimiz var. Bize özgü; evlere şenlik: “Arkadaşım, şimdi sen bana şey etsen (şîtsen), daha sonra da ben sana şey etsem (şîtsem) olur mu?” gibi. Öğrenememe sebepleri çoktur. Çok bilgi, müfredat ağırlılığı, sınavlarda test sisteminin uygulanması, haftalık ders saatinin yoğunluğu, kitap okuma alışkanlığımızın olmaması, öğrendiklerimizi pratiğe dökemeden yani hazmetmeden yeni bir üniteye geçilmesi, cep telefonu, tablet gibi teknolojinin vazgeçilmez önceliğimiz oluşu, dilimizde yazım ve imlada kural çokluğu vs. Ben bir tanesinin üzerinde durmak istiyorum.
Yazım ve imla kurallarında, kelime yazılışlarında normalinden daha fazla bir kurala boğulduğunu gördüm. Bugün birçoğunu maalesef kullanmıyoruz. Ya da kullanamıyoruz. Kural koymada üstümüze yoktur. Ama gelin görün; biz bu kuralları uygulayamıyoruz. Uygulayayım diyen insanın bile içinden çıkabilmesi mümkün değildir. Kanaatim odur ki, biz dilimizi zorlaştırmışız. Bir yazı yazacak olan; kuralı mı düşünecek, ya da o yazıda fikrini mi belirtecek. Diğer dillerle ilgili sorunumuz da Türkçeyi iyi bilip bilmediğimizle alakalıdır. Bir insan kendi dilini iyi bilirse diğer dilleri çabuk öğrenir. İngilizce ve Arapçayı öğrenemeyişimizin temelinde kendi dilimizi iyi bilmediğimiz yatıyor.
Suriyelilerin daha dün içimize girdiler. Çatır çatır Türkçe konuşuyorlar. Onlar bizden çok mu zeki? Asla. Sorun nedir öyleyse? Sorun: Kuralla yatıp kuralla kalkıyoruz. Kurallarla uğraşmaktan yazım ve konuşma pratiğine zamanımız kalmıyor. Bakanlık, pratiğe önem vermek için özellikle İngilizcede ve Arapçada epey bir değişikliğe gitmiş olmasına rağmen maalesef yine bir arpa boyu yol alamadık. Biz dersleri pratiğe dönük işlesek de her türlü yapılan sınavlarda karşımıza kurallar çıkmaktadır. Arapçada nahiv bilgisinden, İngilizcede zamanlardan, Türkçe’mizde öğelerine ayırmaktan kurtaramıyoruz kendimizi.
Kayseri’de okurken Arapça dersimize eğitimini yurt dışında almış bir okutman girdi. Adam su gibi Arapça konuşuyordu. Ama “Arapçayı bilmiyor” diye biz adamı beğenmedik. Konuşurken harekelere dikkat etmiyordu. Biz ise üstünü, esre, esreyi ötre okumasına takılıyorduk. Mübarek sanki namazda Kur’an okuyor da hareke yanlışından namazımız bozulacak. Bizim Türkçeyi ben Memurların Kılık Kıyafet Yönetmeliğine benzetirim. “…Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz bakımlı ve taranmış olur. Her gün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz. Bıyık tabii olarak bırakılır, uzunluğu üst dudak boyunu geçemez. Üstten alınmaz, yanlar üst dudak hizasında olur, alt uçları dudak hizasından kesilir…” Gördüğünüz gibi bıyık koymanın bile kuralları var. Uygulama imkanı olmadı hiç, tıpkı yazımızda koyduğumuz kurallar gibi.
TDK, hiç üşenmeden Türkçe’mizin kurallarıyla ilgili sadeleştirmeye gitmelidir. Sadeleştirilecek kurallar yazı ve konuşma gibi hayatın her aşamasında kullanılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.