Kadının Fendi Erkeği Yener
Kadının Fendi Erkeği Yener
İstanbul Sözleşmesi üzerine Dilipak'ın yazdığı yazı, gündem olmaya devam ediyor. Yazdığı yazıdan dolayı Dilipak hakkında 81 ilde suç duyurusunda bulunuldu. Sayın Cumhurbaşkanı da yaptığı açıklamayla Dilipak'ı kınayarak tarafını seçmiş oldu. Gördüğünüz gibi kılıçlar çekildi. Kılıcını geri kim çeker, bunu zaman gösterecek.
Bana göre İstanbul Sözleşmesi eksisi ve artısıyla masaya yatırılıp bir güzel tartışılmalıydı. Görüyorum ki Sözleşme üzerinden başlayan tartışma, başka alanda devam edecek. Kimi Dilipak'ın yanında yer alarak karşı tarafı eleştiriyor, kimi söylediğinden dolayı Dilipak'ı eleştiri bombardımanına tutuyor, kimi zamanı mı aranızda sulh yapın diye üzülüyor, kimi de ne haliniz varsa kendi aranızda halledin, hatta birbirinizi kırın diye bıyık altından gülüyor.
Kendi adıma burada şunu söylemek isterim. Bu savaşta bir sulh olmazsa bu kavganın bir galibi olur ama sonuçları itibariyle bu savaşın bir kazananı olmaz. Galip taraf güçlü taraf olur. Halihazırda güçlü görünen, devleti elinde bulunduran iktidardır. Kadınların ekseriyeti de bu konuda hükümetin yanında yer aldığına göre hele kadınlara karşı erkeklerin galip gelmesi söz konusu olamaz. Çünkü kadının fendi erkeği daima yener.
Burada değinmek istediğim bir başka husus, bazıları Dilipak ile erk aynı düşüncelere sahipler. Bu yüzden tartışmayı büyütmeye gerek yok. Bu iş tatlıya bağlansın istiyor. Bana göre bir zamanlar aynı yerden beslenmiş olsalar da bugün aynı düşünmüyorlar. Biri sivil ve özgür düşünürken diğeri devleti temsil ediyor ve devlet refleksi ile hareket ediyor. Erk, imza attığı sözleşme yanlış bile olsa savunur. Aynı zamanda tartışmada nerede duracağı konusunda manevra yapar. Çünkü sandıkta getirisi ve götürüsü ne olur, onun hesabını yapar. Dilipak'a karşı daha çoğunluğu temsil eden kadınları tercih eder. Dilipak'ın bir kesim nezdinde özgül ağırlığı olsa da kadınların oy ağırlığı daha fazladır. Siyaset dediğimiz de böyle bir şeydir. Sonunda ölüm ya da intihar olsa da oy için kızılcık şerbeti içilir.
Yazıma son vermeden önce kısaca İstanbul Sözleşmesine de kısaca değinmek isterim. İkiden fazla cinsiyete kapı aralaması yönüyle bu sözleşmeyi uygun görmem mümkün değil. Toplumun kahir ekseriyetinin kabul etmediği bir cinselliğe resmiyet kazandırılması kabul edilemez. Sözleşmenin kadına şiddeti önleme yönüne gelince, bir sözleşme ve bu sözleşmeye dayalı olarak çıkarılan 6284 sayılı kanunun kadına şiddeti önleyeceğini düşünmüyorum. Kanundan hareketle erkeğe, kadına yaklaşmama ve evden uzaklaştırma cezasının verilmesi, şiddeti ve kadın cinayetlerini tetiklediğini düşünüyorum. İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayalı olarak çıkarılan 6284 sayılı kanun bu haliyle devam etse de kaldırılsa da kadına şiddetin artarak devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü bu durum kültürle alakalı bir durumdur. Bizde bu kültür anlayışı olduğu ve bu kültür devam ettiği müddetçe bize ne dinin emri ne ahlak ne de kanun söker. Sonunda ölüm de olsa yapacağımızı yine yaparız.
Bir diğer husus kadına şiddet tartışmaları da yanlış. Bunun adını doğru koymak lazım. Bu ülkede kadına şiddetten ziyade insana şiddet vardır. Bu şiddeti de güçlü olan daha güçsüz olana uygular. İster kadın ister erkek olsun, hangisi güçlü ise yekdiğerine şiddet uygular. Bedenen daha zayıf olan kadın daha fazla şiddete maruz kalıyor. İnanıyorum ki kadınlar bedenen daha güçlü olsunlar, şiddette erkeği aratmazlar. Çünkü biz şiddet toplumuyuz. Kimin gücü kime yeterse artık... Maalesef bizim adı konmamış kanunumuz budur.
Bir diğer husus her türlü şiddet ve cinayette hep sonucu tartışıyoruz. Bence sonucu tartışmak kadar şiddet ve cinayete giden yolların sebepleri de önemlidir. Sebeplerin üzerine yoğunlaştırsak şiddet ve cinayetleri en aza indirgeyebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.