Halis Özdemir

Halis Özdemir

Çarşamba hadisi

Çarşamba hadisi

Çarşamba hadisi

Ali radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aley­hi ve sellem’den şöyle buyurduğunu işitip ezberledim: “Buluğ çağına ulaştıktan sonra yetimlik kalkar. Bütün gün geceye kadar susmak yoktur.” (Ebû Dâvûd, Vesâyâ 9) Kays ibni Ebû Hâzim şöyle dedi: Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh, Ahmes kabilesine mensup Zeynep isimli bir kadının yanına gelmişti. Onun hiç konuşmadığını görünce: - Bu kadına ne oldu ki hiç konuş­muyor? diye sordu. Orada bulunan­lar:

- Suskunluk ibadeti yapıyor, dediler. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir ona: - Konuş! Çünkü bu yaptığın iş helâl değildir; bu Câhiliye amelidir, dedi. Bu uyarı üzerine kadın konuştu.

(Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr 26. Ayrıca bk. Dârimî, Mukaddime 23)

Açıklamalar

Bülug çağına ermeden babası ölen erkek ve kız çocuklara yetim denir. Bu hadis, bülug çağına erdikten sonra çocuğun yetim sayılmaya­cağını ve hukûkî açıdan her türlü tasarrufa ehil olacağını ifade eder. Bu tasarruflar alış verişte hür olması, malını istediği gibi yönetebilmesi, evlenebilmesi gibi haklardır. Çünkü,
bülug çağında olmayan yetimlerin bu çeşit hukuku vâsîleri tarafından korunur. Kur’ân-ı Kerîm bu konu üzerinde hassasiyetle durur: “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri koruyup gözetiniz. Eğer onlar­da akılca bir gelişme görürseniz hemen mallarını kendilerine veriniz. Büyüyecekler diye kuşkulanıp o malları israf ile tez elden yemeyi­niz. Zengin olan veli iffetli olmaya çalışsın; yoksul olan da ihtiyaç ve emeğine uygun olarak yesin. Mal­larını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter” [Nisa sûresi (4), 6]. “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınları­na ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe girecekler­dir” [Nisa sûresi (4), 10]. Bu sonuncu âyet-i kerîmenin Kur’an’da mü’min- lere karşı vârid olan haberlerin en şiddetlisi olduğu ifade edilir. Pey­gamber Efendimiz’in de yetimlerin hakları ile ilgili pek çok hadisleri vardır. Daha önce bir kısım hadis­lerde insanın helakine sebep olan büyük günahlar sayılırken, yetim hakkı yemenin de bunlar arasında yer aldığını görmüştük. Peygamber Efendimiz, bir ibadet ve fazilet sayarak, bütün gün sabah­tan akşama kadar hiç konuşmayıp susmayı yasaklamıştır, ikinci hadiste Hz. Ebû Bekir tarafından da ifade edildiği gibi bu, Câhiliye âdetlerin­den idi. Câhiliye Arapları bu dav­ranışı Allah’a yakınlığın bir yolu, bir dindarlık alâmeti ve kendilerince ibadet sayarlar, bir gün bir gece hiç konuşmamak suretiyle bunu yerine getirirlerdi. Geçmiş şeriatların bazı­sında oruçlu iken yiyip içmemenin yanında, beşer sözü konuşmama âdeti de vardı. Ya da oruç tutarken beşer sözü de konuşmazlardı. Ni­tekim Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Meryem’in böyle bir adağından bahisle, “Ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım” [Meryem sûresi (19), 26] dediğini bize bildirir. Daha sonra bunun sadece konuşmama şeklinde devam ettiği anlaşılmak­tadır. Efendimiz bu Câhiliye âdetini yasaklamış, bunun yerine Allah’ı zikretmeyi, insanları irşadı, hayırlı sözleri konuşmayı, şer ve kötü sözler söyle­mek yerine de susmayı tavsiye buyurmuşlardır. Hz. Ebû Bekir’in yanına gittiği hanım, Zeyneb Binti Muhâcir diye biliniyordu. Bu olay, Ebû Bekir’in hilâfeti esnasında cereyan etti. O, mü’minlerin emiri olarak Kur’an ve Sünnet’e uygun olmayan davranışlara müsamahalı davranmamıştır. Zeyneb’in sükût orucu tutması, İslâm’da hoş görül­meyen ve Peygamber Efendimiz tarafından yasaklanmış olan bir Câhiliye âdeti idi. Halife Hz. Ebû Bekir, konuşulması dinî açıdan sakıncalı olmayan sözleri konuşma­mak suretiyle yapılan bir ibadet ve kulluk çeşidinin bulunmadığını ve bunun helâl de olmadığını belirterek ondan bu davranışını terk etmesini istedi. Erkek olsun kadın olsun bir müslümana düşen görev, kendisine bir peygamber buyruğu ulaştırılın­ca ona uymaktan ibarettir. Nitekim Zeyneb de böyle yaptı ve halifenin emrine uyarak suskunluğunu terk etti.

Susmanın fazileti ve oruçlu kimse­nin susmasının teşbih, uykusunun ibâdet, duasının makbul olduğunu
bildiren hadislerle bu rivayetler ara­sında bir çelişki söz konusu değildir. Müslümanlar, lüzumsuz ve kişinin ne dinine ne dünyasına faydası olma­yan sözler söylemekten her zaman sakındırılmış ve böyle kötülüklerden uzak durmaları istenilmiştir. Çünkü insan, söylediği sözlerden de hesa­ba çekilecektir.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

  1. Bülug çağına ulaşan yetimler vesâyetten kurtulur ve kendi hakla­rını kendileri elde ederler. Her türlü tasarruf yetkisine sahip olurlar.
  2. Dünya kelâmı konuşmamak su­retiyle Allah’a ibadet ettiğini zannet­mek bir Câhiliye âdeti olup İslâm’da yasaklanmıştır.
  3. Geçmiş birtakım şeriatlardaki yiyip içmemenin yanında konuşma­ma şeklinde oruç tutma âdeti İslâm dininde yoktur.
  4. Kişinin faydalı sözleri konuşması, emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-mün- ker görevini yerine getirmesi, ilim öğrenip öğretmesi ve Allah’ı zikretmesi birer ibadet olup, kötü sözlerden, iftira ve gıybetten, dinine ve dünyasına faydası olmayan boş lakırdılardan uzak durması da müs­lümanlığının güzelliğindendir.
  5. Müslümanlar, Kur’an ve Sünnet doğrultusunda bir amele teşvik edilince ona uymaları gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halis Özdemir Arşivi