Bakanın istifası ve yeni kanun
Bakanın istifası ve yeni kanun
Bugün iki konuya değineceğim. Aslında iki konu gibi gözüküyor ama ikisi de birbirine çok bağıntılı. Dünkü yazımda daha da uzatmamak için Bakan’ın istifasından bahsetmemiştim. Bugün o konuya biraz değineyim.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gördüğü lüzum üzerine Pazar gecesi istifa ettiğini açıkladı. Öncelikle şunu belirteyim; bakan istifası önceki dönemlerde olduğu gibi bir önem arz etmiyor. Çünkü her fırsatta söylüyorum, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, yürütme Cumhurbaşkanıdır. Bakanlar Kurulu değil yani… Bakanlar aslında bir nevi “Cumhurbaşkanı sekreteryalarıdır” dersek çok da yanlış olmaz sanırım. Dolayısıyla hiçbir bakanın istifası, Hükümette bir kriz falan yaratmaz. Yani Cumhurbaşkanı isterse falanca bakanı aldım, filancayı da bakan yaptım deme hakkına sahiptir. Ve zaten Bakan Soylu da Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu olduğu için istifasını da, istifa görüşmelerini de Sayın Erdoğan’la yapmıştır. Ve sonuçta da doğru bir karar olarak Sayın Erdoğan “istifaya gerek yok” demiştir.
Tabii ki istifaya götüren sebeplere bakmak lazım: Görünen Cuma günü ilan edilen sokağa çıkma yasağı ardından yaşanan panik ve kargaşa olarak gözükmektedir. Ancak şunu unutmamalıdır, ülkemizde bu tür hatalardan ötürü görev bırakmak, istifa etmek gibi kavramlar eskiden beri çok da kullanılan bir tarz değildir. Yani bazıları bunu AK Parti ile özdeşleştirirler ama hiç de öyle değil. Eskiden beri yapılan siyasi hatalar istifa ile neticelenen sonuçlar doğurmaz. Bunun tek tük örnekleri vardır ama sadece o kadardır. Hatta bizim vatandaşımız hatasından da olsa istifa eden kişiye de sahip çıkar. Onu mağdur görür ve arkasında durur.
İşte Süleyman Soylu’yu da istifa aşamasına getiren sadece Cuma günü kendini hatalı görmesi olmasa gerek. Muhakkak ki daha sonra bu istifanın perde arkası bir şekilde öğrenilecektir ama bence bakanların kendi aralarında bir sıkıntı da buna yol açmış olabilir. Mesela sokağa çıkma yasağı ilan edilecekse ve bu ilan salgından ötürü yapılacaksa burada söz sahibi Sağlık Bakanı olmalıdır ki, bunu açıklayan da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmalıdır. Yani İçişleri Bakanının bu konuda bir dahli aslında yoktur. Ve de akabinde yanlış yönetilen bir sokağa çıkma yasağı ilanı ile birlikte bu iki bakanın arası sanırım ki çok da iyi olmasa gerek. Ve hatta bakanlar arasında destekler de bu iki kişiye bölünmüşse Bakanın istifası gayet normal ve doğaldır.
Şunu da belirteyim olayın “tiyatro” olduğu ile ilgili çok sözler söylendi. Ben şahsen öyle olduğu kanaatinde değilim. Yani Bakan Soylu gayet samimiyetle istifa etmiştir. Ancak gerek kamuoyunun desteği, gerek parti tabanının desteği ile Cumhurbaşkanı tekrar sahiplenmiş ve Bakan Soylu da görevine devam etmek zorunda kalmıştır. Hatta eğer burada bir tiyatro varsa bunu da “dışarıya kapalı sadece personele özgü” bir tiyatro olarak değerlendirebiliriz. Bu konunun içeriği daha sonra muhakkak ortaya çıkacaktır ama bana göre görüntü şu anda bu minvaldedir. Bu salgın işlerinin sonunda bu konuda daha bir aydınlığa kavuşur. O zaman yapılacak bakan değişikliklerine göre durumu aydınlatmak daha kolay olacaktır.
Bilindiği üzere geçtiğimiz gün, halk arasında “infaz affı” olarak geçen “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun” TBMM’de kabul edildi. Ancak her seferinde olduğu gibi, bu sefer de anlayamadığımız konular gündeme geldi.
Mesela, CHP, “tecavüzcüler serbest kalacak” diyor. Ak Partililer de “hayır böyle bir durum yok, tecavüzcüleri kapsamıyor” diyor. Şimdi böyle bir durumda bunun cevabı somuttur. Yani tecavüzcüler ya çıkacaklardır ya da çıkmayacaklardır. İkisinden biri… Ve yine bu durum, iki taraftan birinin bilmediğini, halkı kandırdığını da ortaya koyacaktır.
Peki, soruyorum size, böyle bir siyaset şekli var mıdır? Eğer yarın bu tecavüzcüler serbest kalırsa, Ak Parti yalan söylemiş olmayacak mıdır? Veya bu tecavüzcüler serbest kalmaz ve bu indirimden yararlanmazlarsa, CHP, yalancı konumuna düşmeyecek midir? Böyle bir siyaset şekli olabilir mi?
Avukatların birçoğunun zaten durumdan haberi yok bile. CHP’li avukatlar, CHP’nin savunduğu doğrultuda; Ak Partili avukatlar da Ak Parti’nin söylediği doğrultuda bir cevap üretiyorlar. Daha doğrusu cevap değil de slogan atıyor demek sanırım daha doğru. İşte artık vatandaşın istediği de, yeni siyasetin biçimi de bu değildir. Artık siyaset şeffaf olmak zorundadır ve yeni sisteme uymak zorundadır. Aksi halde şeffaf olmayan siyaset yenilmeye ve rezil olmaya mahkumdur.
Hani bir sözümüz vardır “Doğru söyle ki ne söylediğini unutmayasın” diye. Bundan sonra siyaset de bunu düstur edinmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.