Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

Cami ve Kur’an Kursları (1)

Cami ve Kur’an Kursları (1)

İsraf denince bu toplumun aklına hep ve ilk başta ekmek israfı gelir. “Yazık, bak şu ekmeği çöpün oraya koymuşlar. Nimet atılır mı ya! Günlük çöpe atılan ekmekle şu kadar asfalt, bu kadar okul yapılır. İnsanımız bayat ekmeği yemiyor. Bunu bulamayan da var. Biz bayat ekmeği şöyle yapar yeriz. Başımıza gelenler ekmeği israf ettiğimizden...” deriz. Tüm bunları söylerken de ekmek israfının içine kendimizi koymayız.

Ekmek ve birçok alanda bu ülkede israf var mı? Var.

Özellikle kamu kaynakları çarçur ediliyor mu? Ediliyor. Zira kamu kaynaklarının sahibi yok.

Niyetim ekmek ve diğer kamu kaynaklarının israf edilmesini ele almak değil. Hepsi ayrı ayrı yazı konusu. Maalesef her alanda israf karnemiz kabarıktır. Bu yazımda tüm israf alanlarını bir tarafa bırakarak özelde eleştirisi yapılan fakat genelde çoğumuzun sesinin çıkmadığı iki israftan bahsedeceğim. Bunlar, cami ve Kur’an kurslarıdır. Bu konuyu ele almadan önce israfın tarifini yeniden bir hatırlayalım.

TDK israfı, gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcamak, savurganlık, tutumsuzluk şeklinde tarif eder. Kısaca ihtiyaç fazlası ve yerli yerinde kullanılmayan her şeye israf diyebiliriz. Gelelim camilere...

2020 sonu itibariyle DİB verilerine göre Türkiye’deki cami sayısı 89. 445’tir. Başı 3. 530 cami ile İstanbul çekerken 3.238 cami ile Konya 2.sırada, Ankara ise 3.171 cami ile 3. sıradadır. Bu sayıya son iki yılda yapılan camiler ve Diyanet’e bağlı olmayan camiler dahil değildir. Nüfusu 85 milyon kabul edersek, Türkiye’de her 900 kişiye bir cami düşerken Konya özelinde 700 kişiye bir cami düşüyor. Her ne kadar en fazla cami İstanbul’da ise de nüfusa oranlarsak, 4.250 kişiye bir cami düşüyor. Bu sayıya sabi sıbyan, Müslim ve gayri Müslim de dahildir.

İşin istatistiğinde değilim. Cami sayısı 89 bin değil, 100 bin de olabilir. Yeter ki ihtiyaç olsun ve içi doldurulsun. Yine nüfusa göre camileri oranlamak da bizi yanıltabilir. Yerleşim alanının dağlık ve dağınık olması da cami ihtiyacını artıran etkenlerden biridir.

Burada üzerinde durulması gereken bu camilerin ne kadarı ihtiyaç ne kadarı değil? Bu camilerin birbirine uzaklığı ne kadardır? Camilerimizin cuma ve bayram namazları dışında doluluk oranı nedir? Bir yere cami yaparken yetkililerin elinde bir plan var mıdır yoksa rastgele mi yapılmaktadır? Bir yerde meskun mahal olmadan ilk önce cami yapılan kaç yerimiz var? Camiler yapılırken bu caminin ihtiyaçlarını karşılayacak gelir getirici işyerine yer veriyor muyuz? Yanında hastane, kütüphane, aşevi, okul, yatakhane gibi müştemilatı olan kaç camimiz var? Etrafı açık olan ve yüksek binalar arasında sıkışmamış kaç camimiz var? Yapılan bu cami mahalle sakinlerinin hepsini alır mı ya da yapılan bu cami birkaç yıl sonra ihtiyaca cevap veremeyecek duruma gelebiliyor mu?

Yapılan camilerin birbirine mesafesine bakılırsa cami yapmada bir planlama olduğu kanaatinde değilim. Üç beş kişinin öncülüğüyle, bir hayırseverin arsa bağışlamasıyla cami inşaatına kalkıldığı şeklinde bir görüntü var. Öyle camiler var ki yola sıfır yapılmış. Yol genişleyecek veya mahallede kentsel dönüşüm yapılıyor. Evler tek tek yıkılırken cami orada kalıyor. Normal şartlarda caminin de yıkılması gerekiyor ama kaç yetkili buna yanaşır. Adının cami yıkan başkan olmasını hiçbir belediye başkanı istemez.

Tüm bunları geçtim. Bugün belli muhitlerdeki bazı camilerin dışında kalan birçok cami tek tük cemaatle beş vakti kılıyor. Eskiye oranla camiye devam eden cemaat sayısında her geçen yıl bir azalma söz konusu. Mevcut camilere nasıl cemaat çekeriz, bu insanımızın camilerden uzaklaşmasının sebep ya da sebepleri nelerdir üzerine kafa yoracağımıza, ihtiyaç mı, değil mi demeden cami yapımına devam ediyoruz. Eskiden cami yapımına karışmayan devlet ve belediyeler cami yapımına öncülük ediyor hatta yardım ediyor. Tamam yapsın. Zira bu da dini ve toplumsal bir ihtiyaç. Ama Millet Bahçelerinde olduğu gibi yeşil alanın büyük bir kısmını kapsayacak şekilde büyükçe bir cami yapılmamalı diye düşünüyorum.

Elbette bu tür yeşil alanlarda nasıl ki yeme, içme, büfe, WC, lavabo ile birlikte burada eğlenen insanların namazlarını kılabileceği küçük bir mescit de olsun. Ama her gördüğümüz boşluğa illa büyük bir cami kondurma hülyasından vazgeçmek lazım. Böyle yapmazsak, Avrupa’daki cemaati olmayan kilise bolluğu gibi yakında bizde de cemaati olmayan cami bolluğu olacaktır.

Hristiyanların her yerde kilisesi anlaşılabilir. Çünkü Hristiyanlara göre ayin mutlaka kilisede yapılmalı. Halbuki bizde cuma ve bayram namazları dışında ibadet her yerde bireysel ve toplu yapılır. Bunun için de illa cami olması gerekmez. Zira bize göre yeryüzünün her bir yeri mescittir ve her yerde ibadet yapılır. Durum bu iken cami yapımını abartmamak lazım. Birbirine yakın yapılan her cami diğer caminin cemaatini eksiltmektedir. Bu da topluluk anlamına gelen cemaatin, toplayan anlamına gelen caminin köküne dinamit koymaktır.

Kısaca yerinde ve ihtiyaca binaen yapılmayan her cami ekmek israfına rahmet okutacak şekilde israftır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR