“Tavşana kaç tazıya tut” demişler
Kendimi bildim bileli devlet hep dindar-mütedeyyin insanlara soğuk baktı. Bir irtica paranoyası hakimdi ülkede: Laik ve anti laik şeklinde. Gerici-yobazdı dindarın adı bazı kesimler nezdinde. 70'lerin 2.yarısından itibaren çocuklarını okutmaya başlayan Anadolu insanı 80'lerle birlikte başörtüsü mücadelesinin içerisinde buluyordu kendisini. Kimi başını açarak okuyabildi, kimi okulunu bıraktı, kimi okuluna bile gidemedi. 90'lı yıllarda 'İkna odalarına' sokulan kız öğrencilerinin sayısı az değildi. Saralı gibi görüldü nedense kızların başörtüsü. Helalinden bir iş bulmak için okuyan çocukların önleri kesildi bulunan katsayı ucubesi sayesinde. Çünkü onlara göre, İHL'lerde okuyan çocukların tercih ettikleri bölümlerin başında hukuk ve siyasal fakülteleri geliyordu: ‘Yarın bize laikliği bunlar savunacaklar korkusu sardı onları.’ Katsayı adaletsizliği sayesinde vatandaşın hem okusun ekmeğini kazansın, hem de dinini öğrensin, arkamdan bir Fatiha okusun diye teveccüh gösterdiği okullara kibrit suyu döküldü... İlköğretimi bitirmeyen çocukların yaz tatilinde cami ve kurslarda Kur'an öğretimine yasak getirildi.
Yükselme umudunu taşıyan asker ve mülkiye erkanı başı açık eşler aradı hep. Çünkü 'Disiplinsizlik nedeniyle' ‘YAŞ’ tahtaya basıp kapının önünde bulabilirlerdi kendilerini. Askeriyenin nizamiyelerine başörtülüler ve sakallılar alınmadı. 2000'li yıllarda başörtülü eşleriyle birlikte devlet erkanını karşılayamadı devletin tepesindeki yetkili kişiler. Eşli-eşsiz davetiye türü çıktı bu zaman diliminde. Kurdukları partiler 'İrticanın odağı' olmaktan bir bir kapandı… Küçük çocukların 'Kutlu Doğum' haftasında okuduğu ilahiler 23 Nisan'a alternatif gibi gösterilmeye başlandı. Okul ve iş yerlerinde insanların ibadet edeceği bir yeri bulabilmeleri nadirattandı. Paranın dini imanı olmaz sözünü nakzedercesine bu süreçte 'Yeşil sermaye' avına çıkıldı… Din Kültürü dersleri olsun mu olmasın mı, vay efendim laik bir ülkede bunlar olur mu olmaz mı, dinin eğitimi değil, öğretimi yapılmalı... gibi tartışmalar hiç eksik olmadı. Yıllar yılı kamusal alan ile yattık, kamusal alanla kalktık maalesef.
Kamusal alanda dine, dini yaşantıya, dini kılık kıyafete yer yoktu. Okullar da nasibini aldı bundan. 1000 yıl devam edecek dedikleri bir süreci başlattılar devlet aklıyla. Hem dini ilmi hem de müspet ilmi öğrensin diye vatandaşın tercih ettiği okulların önü, katsayı adaletsizliğiyle kesilmesi sonucunda: "Ben cahil kaldım, cehaletten çok çektim, başımıza ne gelirse cehaletten diyen insanımız çocuğunu okutmaktan yılmadı. Alternatif yollara yöneldi. 80'lerden itibaren kendini gösteren bir yapı ile kesişti mütedeyyin insanların çoğunun yolu. Devlete egemen yapının bir kesime hayatı dar ettiği dönemlerde vatandaş 15 Temmuz'da harakiri yapan bir başka yapının kucağında buldu kendisini yıllar önce. Yağmurdan kaçarken doluya tutulma misali... Horlanmış ve dışlanmış Anadolu insanı iktidara gelince devlet, tüm kurumlarıyla savaş açtı. İktidara gelseler de muktedir olmalarının önüne geçmek için ellerinden geleni yaptılar. 367 ucube kararı, iktidar partisi hakkında kapatma davası birbirini izledi. Böyle bir ortamda yıllar yılı devlet içinde kadrolaşmış bu yapı iyi rolde sağdan yaklaştı. Denize düşen yılana sarılır misali...
Dine soğuk bakan devlete egemen olanların dönemlerinde sakıncalı piyade muamelesi gören bu yapının her dönemde hızı kesilmeden emniyet, askeriye ve adalet mekanizmalarında kadrolaştığı göz önüne alınırsa bu yapı 80'den bu yana neredeyse tüm siyasi iktidarlar tarafından korunup gözetilmiştir. Burada devlete ve millete iyi bir oyun oynanmıştır. Bu oyunu biz 15 Temmuz'da kanımızla ödedik maalesef. Bu yapının doğumu, gelişmesi ve zirve yapmasında 70'ten günümüze neredeyse tüm iktidarlar pay sahibidir. Sanki oyun kurucular: "Biz mütedeyyin insanlara hayatı zindan edeceğiz, onları biz kovalayacağız, onlar kaçıp size gelecekler, siz onları istediğiniz şekilde yetiştireceksiniz" demişler gibi. Buna biz "Tavşana kaç, tazıya tut" diyoruz. Kamusal alanı mütedeyyin insanlara zindan edenlerin hepsinin niyeti budur demek istemiyorum. Bu işte rol alanlar bilerek ya da bilmeyerek bu yapıya hizmet etmiş oldular maalesef.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.