Sen misin Beni Kopyada Yakalayan?
Hiçbir günümüz geçmiyor ki yeni bir olay olmasın ülkemizde. Her olay bir öncekine rahmet okutan cinsten. Her olayla bir şok geçiriyoruz. Bu şoku atlatmadan yeni bir şokla karşılaşıyoruz. Şoklanıyoruz durmadan. Vücut olarak her şeye hazırlıklıyız. Çünkü piştik iyice. Hukuk Fakültesi son sınıf bir öğrenci, sınavda gözetmen olarak görev yapan bir asistan tarafından kopya çekerken yakalanıyor. Kopya çeken öğrenci sınav sonrası kopyada kendisini yakalayan asistanın odasına giderek genç asistanı önce 10 yerinden bıçaklıyor, ardından babasının ruhsatlı tabancası ile 2 el ateş ediyor. (Önce ateş ettiği, ardından bıçakladığı da yazmakta bazı haber kaynaklarında) Maalesef asistan oracıkta vefat ediyor.
Mezun olduğu takdirde bize adalet dağıtmak için karşımıza avukat, hakim ya da savcı olarak çıkacak olan bu zanlı, kopyanın suç olduğunu bal gibi biliyor olmalı. Çünkü kopyanın suç olduğunu ilkokul talebesi bile bilir. Haydi sınıfı geçmek için buna yeltendi diyelim. Kopyaya yeltenen kişi aynı zamanda yakalanabileceğini de hesaba katmalı değil mi? Ama gördüğümüz kadarıyla yakalanmayı ve sınıfta kalmayı göze alamıyor ve görevini yapan birini ortadan kaldırıyor. Bu yaptığıyla hem suçlu, hem de güçlü. Suçunu da güç gösterisi yaparak bastırıyor.
Üç ay önce evlenen genç asistanın cenaze töreninde eşi, "Bunu söylemek benim haddime değil ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil; iyi bir insan olmaya çalışın" açıklamasını yapıyor. Evet, okuduğumuz okulun en iyisi olalım, mesleğimizi en güzel şekilde icra edelim. Ama bunun da ötesinde ilk önce insan olalım demektir bu açıklama. Genç akademisyenin bu sözlerine ancak şapka çıkartılır. Çünkü çok doğru ve olması gereken bir söz. Hatta bu dünyada bizim hayat düsturumuz olmalı. Maalesef biz bunu çocuklarımıza veremiyoruz. Hak etmediğimiz bir şeyle sınıf geçmenin büyük bir suç olduğunu görmek istemiyoruz. Sonra da adaletimiz niçin böyle, ekonomimiz niçin böyle, eğitim niçin geri diyoruz.
Toplum olarak çok basite aldığımız kopya konusunu bizim bir iyice irdelememiz ve bu konuda toplumsal bir refleks geliştirmemiz gerekiyor. Sözlerime daha önce gazetemizde paylaştığım (https://anadoludabugun.com.tr/yazi/cocuk-gordugunu-ogrenir-yasar-3673) Prof. Dr. Necati Cemaloğlu’nun bir yazısı ile devam etmek istiyorum: “Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde sınavlarda gözetmen bulunmaz. Öğrencilerden birisi gelir, öğretim üyesinden kâğıtları ve soruları alır, arkadaşlarına dağıtır ve hep birlikte sınav olurlar. En son kalan öğrencileri kâğıtları toplar ve öğretim üyesinin odasına gidip kâğıtları ve diğer sınav dokümanlarını teslim eder. Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle ve saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çeken olmaz mı? Zaman zaman kopya çekmeye teşebbüs eden öğrenciler olur. Diğer öğrenciler ona şöyle söyler: Hey sen… Kopya çekerek Stanford Üniversitesinin diplomasını almak için çaba sarf eden arkadaş. Bu dünyada seninle aynı diploma ile yaşamak istemiyorum. Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.