Ne Çok Sarı Öküzümüş Varmış!
Ne Çok Sarı Öküzümüş Varmış!
Bir fikir, bir düşünce etrafında bir araya gelen insanlar, kendileri daha güç değilken; makam, mevki, şöhret ve para gibi nimetlere kavuşmamışken aralarında sevgi, saygı, istişare, birlik, beraberlik, ibadet aşkıyla arı gibi çalışma eksik olmaz. Aralarında abi-kardeş ilişkisi olur. Biri hepsi, hepsi de biri içindir. Birinin bir sıkıntısı olursa yanında yer alır, ona kol-kanat gererler. Tüm bunlar, iyi ki bu grup ya da camianın içerisinde yer almışım dedirtir insana. Çünkü rızayı bari esastır aralarında. Menfaat zaten yoktur.
Bunlardaki bu birliktelik, düşman çatlatan cinsten olur. Zira herkes bunlardaki birlikteliğe ve uyuma gıpta eder. Birileri, çomak sokmaya kalksa da birlikteliklerini kimse bozamaz. Çünkü buna izin verilmez. Değil izin vermek, içlerindeki bir çakıl taşını bile vermezler başkasına.
İşte bunlar; uğraşıp didinirler. Hep bir koldan insanlara ulaşmaya çalışırlar. Zira her biri o ailenin bir ferdi, bir neferidir. Kime ulaşmışlarsa oradan da boş dönmezler. Çünkü insanın ayağına gider, onlarla hemhal olur, onlara dokunurlar.
Çaba ve azmi gören Allah, “Bu kullarım, çalışmalarıyla göz doldurdu. Yokken kendilerinde var olan samimiyeti şimdi test etme zamanı” diyerek bunları her türlü nimet ve imkana kavuşturur. Bunların esas imtihanı şan, şöhret, makam, mevki ve güce ulaştıktan sonra başlar.
Muktedir olduktan sonra nimetin devamı için sünnetullahın gereğini bihakkın yerine getirirlerse Allah, onlara emaneten verdiği nimetlerini vermeye devam eder.
Ne zamanki eski samimiyetlerini kaybederler, aralarında koltuk ve rant kavgası başlar, birbirlerini ekarte etme yarışına girerler; birileri, eşitler arasında bayrağın kendisine verildiğini unutur, istişareyi ve kardeşlik hukukunu bir tarafa atar, sadece ben varım. Zira benim sayemde bu nimetleri tattınız. Ben olmasaydım sizler birer hiçtiniz deme noktasına gelir, tüm bu olup bitenlerde acaba benim de bir payım var mı demez ise önce aralarında kırgınlıklar ve dargınlıklar oluşur. Bu kırgınlıklar, sıcağı sıcağına giderilmediği gibi bu tiplerin nankör olduğu kanaati pompalanırsa, bir zamanların düşman çatlatan birliktelikleri çatırdamaya başlar. Teker teker kopuşlar olur. Her gidene “Kardeşim, nereye gidiyorsun, biz sana ne yaptık?” denmez, gönül alınmaz ve dinlenilmez ise kopuş hızlanır. Giden, toplumun ve belirli mahfillerin önüne atılır. Onlar da kalem ve söylemleriyle gidenleri hain ve satılık olarak lanse etmeye başlar, onların hangi saikle gittiklerine dair zanlarla onları toplum nezdinde küçük düşürmeye kalkarlar, bu duruma taraflar sessiz kalırlar ise kopuşun önü kesilmediği gibi aralarındaki makas iyice açılır. Bu aşamadan sonra güç yani verilen nimetler, ayaklarının altından bir bir kaymaya başlar. Taraflar, nerede hata yapıyoruz demez, gidenlerin yerine yenisini monte edip yollarına devam etmeye kalkarlarsa bu görüntü hayra alamet değil ve bu hareket kolay kolay dikiş tutmaz. Uzatmalara oynar. Çünkü makineye sonradan monte edilenler, hiçbir zaman orijinalin yerini tutmazlar.
Bu hareketin, bu grubun, bu zihniyet ve camianın başına gelenleri merak edenler, niçin böyle oldu? Ne idik ne olduk, biz niçin eskisi gibi birlik değiliz, bu kopuşun sebebi nedir, derlerse, sarı öküz hikayesini bir daha okumalarında fayda var. Zira olup bitenler ve yaşananlar bu hikayeye çok benziyor. Çünkü gönderdikleri hep sarı öküzdür. Görünen, sarı öküzün çokluğu. Bu da şunu gösteriyor ki bir zamanlar ne de çok sarı öküz biriktirmişler. Bugün harcayıp harcayıp bitiremiyorlar. Birileri, özeleştiri yapmayıp suçu hep giden ve gönderilen sarı öküzlerde ararsa, şu unutulmasın ki bir gün gönderilecek sarı öküz kalmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.