Hoşgörü Paradoksu
Hoşgörü, dünyanın hemen her yerinde “kendisinin düşünce, duygu, davranış ve kanılarını başkalarınınkilerle çelişse bile, özgürce dile getirmelerinden rahatsız olmama, onların geçerliliklerine karşı tepki göstermeme tutumu” olarak tanımlanır. Bu hemen her dilde, ülkede, fikirde ve davranışta görülebilir. Hatta, bununla ilgili olarak birçok deyim, kelime ve eylem üretilmiştir. Hoşgörü paradoksu ise “hoşgörülü bir toplumun, hoş görgüsüzlüğü de hoş görüp / görmemesi ile ilgilidir. Ünlü filozof Karl Popper bu duruma açıklık getirmek amacıyla, “hoşgörülü bir toplumun, hoşgörüsüzlüğü, hoş görmesi” durumunda sonunun geleceğini hatırlatmaktadır.
Zaten bir Fransız atasözü de “hırsıza, hırsız olduğunu unutturur iseniz, kalkar size ahlak dersi verir” diyerek bu durumu veciz şekilde açıklamıştır. Bu nedenlerden dolayı hoşgörüsüzlere karşı, hoşgörülü davranmak her zaman mümkün olmamalıdır. Yani hoşgörülü görüneceğiz diye ahlaksız, yanlış yapan, yalan söyleyen kimse ve kişileri, hoş görmemeliyiz. Yanlış davranış, konuşma ve üslup da hoş görülmemelidir. Diğer bir ifade ile yanlış, yanlıştır. Bunun savunulacak bir tarafı yoktur. Hoşgörülü olunacak diye de bunun “amann olsun bakalım” demenin de bir anlamı yoktur. Bu davranış toplumun her kesiminde görülebilir.
Konya’da meşhurdur, pazar günleri aileler bir araya gelir, etliekmek ya da börek yaptırılır, hep birlikte yenir. Yine böyle bir zamanda mahallenin birinde etliekmek yaptırmak için, evde hazırlanan içi götürdüm, fırında etliekmek yaptırdım. Malum bir de etliekmek fırınında sohbet ve muhabbet de olur. Sonuçta ücretini ödemeye geldi sıra, etliekmekçinin oğlu olduğunu öğrendiğim genç 235 lira dedi, neyse verdim parasını. Ancak sormayı unuttum tabi, tanesi kaç paraya yapılıyor, kaç tane çıktı vs. Hani derler ya açken insanın aklı pek çalışmıyor, diye. Karnımız doydu, aklımıza etliekmeğin tanesinin kaç paraya yaptırıldığına geldi. Kimisi farklı farklı fiyatlar söylerken benim aklımda kalan ile 13 tane olduğunu söyledim. İyi de 13 etliekmek kaç paradan yapılmalı ki 235 lira etsin. Yeniden fırına gittik, arkadaş etliekmek tanesi kaç para biz bu 235 lira ile hesabın içinden çıkamadık dedik. Adam yeni zam geldiğini etliekmeğin tanesinin yaptırma maliyetinin 18 lira olduğunu söyledi. O zaman 18 lira ise 235 lira nasıl oluyor dedik. Hesap aslında 234 lira tutuyor, 1 lira fazla söylenmiş. Fırıncı hemen paranın üstünü vermeye kalktı, yok biz paranın üstü değil, anlamak bakımından geldik, dedik. Çocuğa da bak bu miktar önemli değil ama ileride başka alanlarda, başka mevkilerde bir yerlerde yanlış hesaplamalar yapılabilir. Burada 1 lira olan yanlışlıklar, başka yerlerde milyonlar olabilir, bu nedenle madem babanın yanında mesleğini devam ettireceksin, hesapları doğru yapmayı öğren, dersini verdikten sonra içimiz rahatladı. Mazaallah ya milyonlar olsaydı, değil mi?
Toplumsal olaylarda bazı durumlarda bizler de yanlış yapabiliyoruz, yapılan yanlışta, uygulamada hatada özür dilemeyi bilmek ve buna uygun davranışlar sergilemek zor mudur? Aslında bizim toplum ile batı toplumunu ayıran fark da burada olsa gerek. Batı toplumlarında ya da gelişmiş demokratik toplumlarda hata yapanlar özür dilemekte, yaptığı görevden affını istemektedir. Bizim gibi doğu toplumlarında ise aynı erkek çocukların yetiştirme tarzında olduğu gibi aslan oğlum, ne olmuş yanlış yaptıysa anlayışı hakimdir. Yani bizim yöneticimiz, esnafımız, hocamız, hacımız yanlış yapabilir. Ancak başkası yapamaz… Sadece bizim oğlan hata yapabilir, diğerine cıss. İşte sanırım Karl Popper de bu durumu biliyor ki hoşgörüverin canım ne olur, demeyin diyor. Hoşgörü çoğu durumda değersizleştirmeyi de beraberinde getiriyor. Artık hemen her davranışın, konuşmanın görünür olduğu günümüzde yanlışlar açıkça görülebiliyor. Bu durumda yanlışlara, yanlış demek hoşgörüsüzlük değil bilakis erdemli insanların davranışı oluyor. Bu nedenle siz siz olun affedin ama yanlışı da söyleyin…