Olduğumuz Gibi Görünmek
Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy, pek haber izlemesem de izlediğim zaman sunduğu haberleri izlediğim spikerdi.
Konuşması, duruşu, nezaketi, haber sunuşu, habere kendinden bir şeyler katması, çıkardığı konuklara sorduğu sorular ve konuklarına saygısı, ekrandan verdiği pozitif enerjisi, bilgi, birikim ve donanımı hoşuma giden yönleriydi.
Nazarımda, sureti haktan görünen biriydi.
İslamcı bir ailenin çocuğu aynı zamanda.
Gözaltına alınıp tutuklanması ve ardından hakkında çıkan; uyuşturucu, kadınlarla ilişkisi ve bunlara ortam hazırlaması, yenilir yutulur iddialar değil.
Hakkında itiraflar da her gün basında yer alıyor.
İddiaların ne kadarı doğru ne kadarı iftira bilmiyorum. Daha ne tür iddialar ortaya çıkacak, bekleyip göreceğiz. Şu var ki habercilikte bana güven veren ekranların temiz yüzlüsü diye düşündüğüm Ersoy'un düştüğü bu durum beni üzdü. Umarım bu tür iddiaları aslı astarı yoktur.
Ersoy olayı ile birlikte niyetim genelleme yapmak değil. Yalnız gözümün önüne birkaç örnek geldi:
Ersoy'dan önce Habertürk'te görev yapan Veyis Ateş'in adı da kirli işlere karıştı. Bugün kayboldu gitti. Bilmeyenler için söyleyeyim. Veyis Ateş ilahiyat fakültesi mezunu idi.
Büyükçekmece Adliyesinden 75 kilo mücevherat çaldıktan sonra İngiltere'ye kaçan adliye mensubu görevli, komşularının beyanına göre namazında, niyazında ve orucunu tuttuğu, herkesin güvenini kazanmış, elimde ne var ne yok veririm denilen biri.
KOSKi görevlisi iken 2020-2024 yılları arasında vatandaşa ait depozite ücretlerini annesinin hesabı üzerine aktarmak suretiyle 14 milyon lirayı iç eden kadın çalışanın profili gözümün önüne geldi.
Adalar Adliyesinde adli emanette bulunan silahların satılması ve Büyükçekmece Adliyesindeki mücevherat hırsızlığının ardından tüm adliyelerdeki adli emanetlerin incelenmesi durumu ortaya çıkınca, Konya Kulu Adliyesindeki bir kadın görevlinin de adli emanete alt 6 milyon lirayı alıp bu parayla kumar oynadığı kendi itirafıyla ortaya çıktı.
Daha başka örnekler de verilebilir. Türkiye'de akıl almaz yolsuzluk ve hırsızlık bu örneklerden ibaret değil. Görünen o ki hırsızlık, alavere dalavere, herkesi ayakta uyutma bu toplumun genlerine işlemiş. Neresinden tutsan elinde kalır.
Verdiğim örneklerdeki profillere gelirsem, Mehmet Akif Ersoy şöhret basamaklarını çok hızlı tırmanan İslamcı biri. Veysi Ateş ilahiyat mezunu. Altın ve gümüş çalan genç, namazında ve niyazında biri. KOSKİ depozitolarını iç eden başörtülü bir kadın. Kulu Adliyesi adli emanetini soyan da başörtülü bir kadın.
Basına sızmış fotoğraflarına bakılırsa iki kadının başındaki başörtüsü anam babam usulü bir örtme değil. Okumuş, dindar ve mütedeyyin kızların örtünme biçimi.
Burada İslamcı, başörtülü, namazında ve niyazında derken niyetim; İslamcı, namazında ve niyazında başörtülülerden korkulur. Bunlar hep böyle gibi bir mesaj verme niyetim hiç yok. Toptancı olmaktan da Allah'a sığınırım. Ayrıca hırsızlığının, çalıp çırpmanın, fuhuş ve uyuşturucu kullanmanın dini, imanı, ahlakı olmaz. Bu tip yüz kızartıcı eylemleri başörtülü de yapar, başı açık olanı da. Namaz kılan da yapar, namaz kılmayanı da. İslamcısı da fuhuş yapabilir İslamcı olmayanı da. Çünkü ne de olsa insandır. Nisyan ile maluldür. Her biri çiğ süt emmiştir. Şu yapmaz demeye gelmez. Yalnız ilahiyatçının, namaz kılanın, İslamcılığı savunanın ve başörtüsünü İslam'ın emri gereği örtenlerin, bu tür nahoş şeyleri yapmayacağı ya da yapmamaları gerektiği yönünde, toplumun bir beklentisi var. Toplumun, aynı kötülüğü laik seküler biri veya başı açık biri ya da namaz kılmayan biri yapsa bunlara gösterdiği tepki ile dindarlığıyla nam salmış birine gösterdiği tepki aynı değildir. Dindar ve mütedeyyin birinin yaptığını daha fazla ayıplar. Çünkü İslamcılık bir kimliktir, namaz niyaz ve oruç bir kimliktir. Aynı şekilde İslam'a uygun başörtüsü örtme de bir kimliktir. Bu kimliklerle ortaya çıkanlar yoğurdu hep üfleyerek yemek zorundadır.
Toplumun bu bakış açısını ayıplamamak lazım. Ben de toplumun bakışı gibi bakıyorum bu olaylara. Nerede olumsuz bir şey olsa Allah vere de fail İHL ve ilahiyat mezunu, İslamcı, başörtülü olmasa diye temenni ederim. Çünkü bunların yaptığı her şey güven ve itimadı sarsar.
İslamcı ya da dindar ve mütedeyyin kimlikli kişilerin yüz kızartıcı örnekleri giderek artarsa milletin ilahiyatçıya, İHL’liye, namaz kılana ve başını örtene güveni kalmaz.
En iyisi olduğumuz gibi görünmek ya da göründüğümüz gibi olmaktır. Süreti haktan görünmeyi bir tarafa bırakmak lazım. Bu renge bürünürsek kimse yaptığımızdan şok geçirmez. Kimsenin kimseyle güven problemi olmaz. Kimse kimseye kanmaz. Kimse kimseyi kandıramaz. Neysek o olalım vesselam.