Özelleştirme mi, Akılcı Devletçilik mi
Bilhassa 1980’lerden bu yana ülkemizde özelleştirme hastalığı baş göstermeye başlamıştır. Mesela Turgut Özal’ın özelleştirme sevdasının çok büyük yoğunlukta olduğunu bilenler hatırlayacaktır.
1983 seçimleri öncesinde ANAP Genel Başkanı Turgut Özal ve Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp, televizyonda bir açık oturumda özelleştirme ile ilgili yaptıkları tartışma hiç unutulmamıştı. Özal; Boğaziçi Köprüsünün gelirlerini satacaklarını ifade etmiş ve de Calp buna karşı durarak sattırmayacaklarını belirtmişti. Ve bu uzun ve gergin bir tartışma konusu olmuştu. İşin ilginç tarafı bu özelleştirmeyi vatandaş da Özal’ın yanında yer alarak desteklemişti.
O zamandan bu zamana kadar birçok şey özelleştirilmiş ve de halk, bu özelleştirmeleri savunmuştu. İlk başlarda hükümetlerin bu özelleştirme talepleri Anayasa Mahkemesi’nden dönerken, Ak Parti Hükümetinin yaptığı Anayasa değişiklikleriyle Anayasa Mahkemesi’nden dönme sorunu ortadan kaldırılmış oldu. Birçok Devlet kuruluşu böylelikle özelleştirilerek Devletin elinden çıktı. Ve vatandaşlar bu süreci oldukça olumlu değerlendirdiler.
Ancak vatandaşların bu değerlendirmesinin, bilgiye dayalı bir değerlendirme olmadığının en güzel örneği 1990’lı yılların ortasında yapılan bir çalışmada ortaya çıktı.
TBMM’ye ziyarete gelen vatandaşların çok büyük bir çoğunluğu, oğluna, kızına, yeğenine, akrabasına, iş aramak için geliyordu. Aynı dönemlerde yapılan anketlerde, vatandaşların yine çok büyük bir çoğunluğu özelleştirmeden taraftı. Ama yine bu vatandaşlar, TBMM’de iş aramak için gittiklerinde ne hikmetse Devlet kurumlarında iş arıyorlardı.
Yani vatandaş “Devlet, kendi kurumlarını satsın, özelleştirsin ama benim çocuğum Devlet kurumunda çalışsın” gibi bir ikilemin içerisindeydi.
Bu 40 yıl içerisinde birçok kurum ve kuruluş özelleştirildi. Ancak bu kadar özelleştirmeye rağmen, gelinen aşamada, Devletçiliğin ne kadar önemli olduğu, vatandaş fark etmese de ortaya çıktı.
Şimdi “kim, nereyi özelleştirdi” listesini sayfalarca yazmak istemiyorum. Çünkü o durum da vatandaş tarafından çok doğru bilinmeyen bir durum. Mesela Sümerbank’ın 1987’de özelleştirme kararı alındı. 1988’de Sümerbank Şirketler Topluluğu kuruldu. 1995’te Garipoğlu Şirketler Topluluğu’na satıldı. 1999’da Hayyam Garipoğlu’ndan alındı, TMSF’ye devredildi. 2001 yılında OYAK Grubuna satıldı. Yani bu özelleştirmede daha AK Parti yoktu bile.
Şimdiki süreçte özelleştirmelerin vatandaş lehine olmadığı oldukça açıktır. Mesela şöyle bir düşünelim. Eğer belediyelerin açmış olduğu kafeler olmasa, özel kafelerde çayı acaba kaça içeriz?
Eğer belediyeler ekmek üreterek piyasayı regüle etmese ekmeği kaça alırız?
Bir Pandemi yaşadık. Pandemi döneminde piyasadaki en ucuz ürünleri, herkesin “suçlu” gibi gösterdiği, “üç harfli” marketlerden alabiliyorduk. Yerel marketlerdeki fiyatlar, bu üç harfli marketlerin fiyatlarının neredeyse bir buçuk katıydı. Yani herkesin “suçlu” gibi gösterdiği, “üç harfli” marketler olmasaydı, yerel marketlere belki de paramız yetmeyecekti.
Şimdi gelinen aşamada, Devlet hem üç harfli marketleri hem de yerel marketlerin, fiyat düzenlemelerini sağlamak için Tarım Kredi Kooperatifleri şubelerini çoğalttı. İşte bir Devletçilik örneği…
Burada TOKİ’leri de atlamamak lazım. Mülk sahibi olanların, bilhassa kira konusunda yarattığı “sömürüyü” ortadan kaldırmak için yine bir Devletçilik örneği TOKİ’ler gündeme geliyor. Yapılan veya yapılacak evlerle emlak piyasası da regüle edilmiş olacak.
Hem belediyecilik anlamında hem Devlet’in diğer kurumları anlamında bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ortaya çıkan şu ki ülkemizde Devlet’in regüle etmediği sektörler maalesef toplumun yararına bir sonuç doğurmuyor. Demek ki ülkemizde hala “Devlet eli” her sektörde gereklidir. Öyle özelleştirme diyenler de önünü arkasını düşünmeden, sadece popülist bir yaklaşımın peşine düşenlerdir.
Şimdi size dışarıdan gelen bir misafirinizi nezih bir biçimde ağırlayabileceğiniz bir yer söyleyin desem büyük bir çoğunluk Belediyelerin işlettiği yerleri söyleyeceklerdir. Hem kalite, hem hizmet hem de fiyat bakımından en uygun yerler buralardır. Özel işletmeler maalesef “sınıf geçmek” için yeterli puanları alamamaktadır. Özel işletmeciler bana lütfen kızmasınlar; bunu özel işletmelerin örnek alması gerektiği yerleri göstermek adına söylüyorum.
Dostlukla kalın.