KONYA’NIN Fî TARİHİ- 15
İZ BIRAKAN İKİ SÖZ VE SAZ USTASI
Kadim kültür başkenti Halkadağ Konya’sının yetiştirdiği; çığır açıp, iz bırakan saz ve söz ustaları pek çoktur.
Âşık Şemi bu ustaların en başında gelir. Yaşadığı dönemin kutup yıldızı diyebileceğimiz Âşık Şemi, geriye usta işi bir divan bırakmışsa da vefasızlığın kurbanı olarak çoktan unutulup gitti.
Son dönemin saz ustası, Sakyatanlı Kuş ürküten olarak bilinen İsmail Çakmak da bunlardan birisidir. Sayısız plak doldurup, sayısız yerli türkülerimizi dillendiren İsmail Çakmak da pek çoğu gibi arkasında yazılı belge bırakmadan toprak garibi oldu gitti.
ÂŞIK ŞEMİ (Şemi Baba)
Konya’nın en usta saz şairi âşıklarından olup, divanı vardır. Özellikle halk şiirinin muamma dalında gerçek bir ustadır. İstanbul’da padişah Üçüncü Selim’e sazını ve deyişlerini dinletmiş, padişahın çok ısrar etmesine karşın sarayda kalmayarak Konya’ya dönmüş bir gönül eridir.
1783 yılında Pir Esat Mahallesi’nde doğdu. Soy kökeni Pir Esat Oğulları’ndandır. Şemi’nin doğduğu mahalle halen atalarının adıyla anılır. Babası, Konya’nın ünlü helvacılarından Pir Esat Oğlu Mehmet Ağadır.
Âşık Şemi’nin asıl ismi Ahmet olup, bütün şiirlerinde; yanan mum, fener mumu anlamına gelen “Şemi” sözcüğünü mahlas olarak kullanmıştır.
Belirli bir eğitim görmemiş, okuma yazmayı yirmi yaşından sonra öğrenmiştir. Pratik zekâsı, hazırcevaplılığı, esprileriyle ve doğmaca şiir söylemeye olan yeteneğiyle akranları arasında her zaman sevilen bir kişi olmuştur.
Çocukluk ve gençlik yıllarında baba mesleği olan helvacılığa heves etmemiş, kendi kafasına göre yaşamayı seçmiştir. Onun iç dünyasında hep müzik ve şiir olduğu için, o yıllarda genç âşıkları yetiştirip çevreye tanıtan bir okul niteliğindeki Türbe Kahvesi’yle Eski Buğday Pazarı yakınındaki Ayakçı Kahvesi’nde kendini yetiştirerek haklı bir üne kavuştu. Türbe Kahvesi’ni Âşık Dertli işletmekteydi. Kısa zamanda bu iki âşık sayesinde Türbe Kahvesi’nin müdavimleri arttı. Mevlana Dergâhı’nın Postnişin’i olan Mehmet Hemdem Sait Çelebi, saza, söze, şiire düşkün olduğundan; Şemi, Dertli, Silleli Surûri, dergâhtan Hulusi Dede, Niyazi Dede, Derviş Hasan’ı Meram’daki bağ evine davet eder, onları dinler ve onlara maddi ve manevi destek olurdu.
İstanbul’da Padişah Üçüncü Selim kendisine “Dile benden ne dilersen” demesine karşın bir şey talep etmez. Padişah ısrar edince, Konya’da havalacı başılık ister. Havalacılık; sulama işlerinden sorumlu devlet memurluğudur. Şemi gül yetiştirmeye çok meraklı olduğundan ve su görevlilerinin, gülleri sulamak için yeterli suyu vermemelerinden dolayı padişahtan bu görevi istemiştir. Şemi Konya’ya döndükten sonra, uzun bir süre bu görevde kalır. Bazı kaynaklara göre Şemi, Konya’nın bilinen ilk belediye başkanıdır.
Şemi’nin divanı ve hayatı; Feyzi Halıcı tarafından incelenerek 1982 yılında “Âşık Şemi Hayatı ve Şiirleri” ismi altında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, kitap olarak yayımlanmıştır.
Âşık Şemi 1839 tarihinde Konya’da vefat eder. Mezarı Üçler Mezarlığı’ndayken, yol açılması sırasında Mevlana Müzesi yanındaki kaldırım ortasında kalmıştır.
Eski Türkçe yazılmış mezar taşı kitabesi şöyledir:
“YA HU- Bu cihan kimseye baki değil, zılli hayal- Gaflet ile aldanıp kalp nakkaşına- Akıbet olsan gerektir, sende muhtacı dua- Oku bir Fatiha bahş eyle din kardaşına- Gitmedi kabre benimle ehli evladıyla mal- Berk edip toprak dağıldı baştan başıma- Şemi namın bir nişan oldu mezar taşına”
Günümüz Türkçesi ile okunduğunda bu ibret verici sözlerden etkilenmemek elde değil. “Bu dünya kimseye kalıcı değil, hepsi hayal. Sahte süslerine aldanma. Sonunda sen de duaya muhtaç olacaksın. Oku bir Fatiha, hediye et din kardeşine. Girmedi mezarımın içine ne evladım, ne malım mülküm.Yığılıp toprak dağıldı başıma. Şemi ünün- şanın işaret olsun mezar taşına.”
SAKYATANLI İSMAİL ÇAKMAK (Kuş Ürküten)
Son 50 yılın “Konya Millicileri”nden olup divan sazı ustasıydı. 1920 yılında Karatay’ın Sakyatan köyünde doğan İsmail Çakmak’ın asıl mesleği çiftçiliktir. Konyalılar onu kuş ürküten olarak tanıyıp, bilmişlerdir.
Yaşamı çok zorluklar içinde geçmiş olan İsmail Çakmak; ayrıca; ut, kanun, flütü de en ustaca çalabilecek kadar bilgiye sahip olduğundan, bu müzik aletlerini de ustalıkla çalardı.
İsmail Çakmak; doğup büyüdüğü, yaşadığı Sakyatan köyü gibi ova köylerinin geleneksel eğlencesi olan oturak âlemlerinin “baş tacı, yüzük taşı” olmasına karşın yaşamı hep yokluk içinde geçti. Gün bulduğunu gün yiyen bir kişiliğe sahip olmasından dolayı kazandığı parayı elinde tutmadı. Köyünden Karatay ilçesine taşındığında bile onu hiç koruyan, kollayan olmamış, parasız kaldığından; son günlerinde geçimini muskacılık, üfürükçülükle kıt kanaat sağlamaya zorunlu kalmıştı. Zamanında parasını yiyip yardım gören iyi gün dostları vefasız çıktıklar.
Bir zamanlar radyoda “Yurttan Sesler “programının baş tacı edildiği ve taş plak çalan gramofonların, pikapların her evde bulunmadığı “Türk Halk Müziği’nin Altın Çağı”nda sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok plak doldurmuştur. Bu plakların hemen hepsinde Konya Türküleri’ni icra etmişti. Sahibinin Sesi plak şirketinin bir arşivi var mıydı, varsa kimlerdedir bilen yok. Bu plaklardan yüklü paralar kazandıysa da dostlarıyla birlikte yedi bitirdi. Eli selek olduğundan elinde çok para bulunmazdı.
Çopurun İsmail, Silleli Mehmet Ağa, Cankaranın Mehmet Ali, Bozun Ömer, Karkınlı Kara, Çopurun Ahmet ve Seyit Mehmet gibi “Konya Millicileri” ile “muhabbet ve âlem yarenliği” yapmıştır.
Konya’da ölen İsmail Çakmak’ın ölüm tarihini tam olarak saptayamadık. Ancak, bazı ipuçlarından hareketle 1980’li yıllarda öldüğü anlaşılmaktadır.