TÜRK ORDUSUNA DÜNYANIN İHTİYACI VAR
Öyle zor bir zamandan geçiyoruz ki; kimse ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez durumda. Bu ülke tarihinde hiç görmediği şekilde bir darbe teşebbüsü geçirdi. Darbe tarihimiz oldukça kabarık. Osmanlı’da da asker sık sık ayaklanırdı. İstedikleri olmadığı ya da devletin yönetimine müdahale edemedikleri zaman Osmanlı Hanedanına başkaldıran birçok paşa ya da yeniçeri ağası oldu. Ancak baş kaldıran başı eninde sonunda kesildi. Çünkü Osmanlı çok sağlam bir sistem kurmuştu. Hanedan dışında kimsenin klik oluşturmasına, güçlenmesine müsaade etmedi. Çünkü devletin merkezinin bu gücü yıkılmamasını, parçalanmamasını sağlıyordu. Bu yüzden paşaların miras hakkı yoktu. Kazandıklarını çoğaltıp, ekonomik gücü iktidar gücüne dönüştürmesinler diye yoktu.
Ve en önemlisi padişah gerçek anlamda ordunun komutanıydı. Bu yüzden asker üzerinde ciddi bir etkisi oluyordu. Çünkü sefere beraber gidip, eline kılıcı alıp ön safta onlarla birlikte savaşıyordu. Ayaklanmak bu nedenle zordu, ayaklanan da karşısında bir ordu komutanı, savaşçı olduğunu bilerek ayaklanıyor ve sonuçlarına katlanıyordu.
Osmanlı’nın son döneminde padişahlar daha çok saraya kapanmaya başladı ve etki güçleri zayıfladı. Sultan 2. Abdülhamid de pek saraydan çıkmazdı. Kendisinden önce iki padişahtan birinin öldürülmesi, diğerinin kukla gibi oynatılması O’nu vehim sahibi yapmıştı fakat kendisinin de hatıratında dediği gibi vehim sahibi olmasaydı, devleti 33 sene savaşa girmeden ayakta tutamazdı. Fakat darbe ile devrilmekten kurtulamadı.
Askerin Osmanlı’nın son döneminde kazandığı güç Cumhuriyet’e tevarüs etti. Zaten cumhuriyeti kuranlar askerdi. Çünkü asker güç demekti. Elinde silah olan sözü söylerdi. Ta ki Recep Tayyip Erdoğan iktidarına kadar… O da ordunun gücünü biliyordu. Daha iktidara geldiği ilk günlerde ulusalcı-kemalist komutanlar parmak sallamaya başladı. Ordunun yapısını değiştirmek, gerçek anlamda halkın ordusu yapmak gerektiğini biliyordu. Belki bilerek, belki mecburiyetten (bence bilerek) bir ittifak yaptı. 2008’de bu ittifakın bürokrasideki ortağı FETÖ, büyük bir tasfiye operasyonu başlattı. Ancak kökü 40 yıl önce salınan hain örgüt, genlerinde darbe olan ekibi hapislere doldururken kumpaslarla masumları tasfiye etmeye yönelince yeni “bela” kendileri oldu.
Ama dedim ya Erdoğan’a kadar bu entrikaların bir değeri vardı.
2010’da hatasının farkına varıp savaşa başladı. Çünkü tıpkı Osmanlı padişahları gibiydi. Belki eli silahlı ordunun değil ama halk ordusunun komutanıydı. Halkın gücünün üstünde hiçbir güç yoktu. Buna güvendi. Sonuna kadar savaştı. Yanındakiler sattı ama halk onu satmadı. Gittikçe üzerine gitti. Ordu içindeki güçlerini biliyordu. Belki darbeye yelteneceklerini de biliyordu ama kahrolası bu örgüt takiyyede, sahtekarlıkta uzmandı. Kimlikleri bilinmiyordu. Ortaya çıkmalıydılar. Kemalist görünüp, içki içip FETÖ’cü olanlar bile vardı. Çözüleceklerini anlayınca darbeye yeltendiler.
İşte burada millet devreye girdi. Halk ordusu vatansever polis ve askerlerle Erdoğan’ın arkasında toplanarak hatta önüne geçip siper olarak alçakları yendi. Buna kurgu diyen aptallar var. Bu kurgu değil 250 şehide karşılık vatanın kurtarılmasıdır. Kurtuluş savaşıdır. Bu bir dönüm noktasıdır. Artık halkın bu fedakarlığının karşılığı verilmeli. Erdoğan da bunun için çabalıyor. Anayasayı bunun için değiştirdi. Şimdi millileşme zamanı. En başta ordunun millileşmesinin zamanı. Askerimiz bizim canımız, şu anda da kahramanca mücadele ediyorlar ama komuta kademelerine bugüne kadar hep “belli” kriterlerle subaylar alındı. Halkın kriteri olmaz. Vatanını seven herkes o orduya girebilmeli. Önümüzdeki dönem çok önemli. Alınacak yeni subaylarla ordunun gerçekten halkın ordusu haline getirilmesi gerekiyor. Siyasete karışmayan, savaşmaktan başka işi olmayan, seçilmişlerin emrinde, halkına ya da seçtiklerine silah doğrultmayacak vatansever subaylar, devletimizin geleceği için büyük önem taşıyor. Halk da bunun farkında. Asker ve polis alımlarına yüz binlerce başvuru oluyor.
Etrafımız ateş çemberi. Güçlü bir orduya her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü güçlü bir Türkiye’ye bölgemizin, İslam dünyasının ve dünyanın ihtiyacı var.