Gülten Aldemir

Gülten Aldemir

Üstün Yetenekli Çocuğun Ebeveyni Olmak

Üstün Yetenekli Çocuğun Ebeveyni Olmak

Teknoloji çağı olan günümüzde pek çoğumuz hemen hemen her çocuğun üstün yetenekli olduğunu duyarız. Aileler bu tanıyı çocuklarının akıllı telefon, tablet, bilgisayar gibi kitle iletişim araçlarının kullanabilme yetenekleri doğrultusunda kendi kendilerine koymaktadırlar. Üstün yetenekli olmak; bir çocuk için muhteşem bir şey olduğu kadar aynı zamanda da muhteşem derecede de zor bir tanıdır ve “üstün yetenek” bir ruh sağlığı çalışanı psikiyatr ya da psikologlarca konulabilecek bir tanıdır. Bir çocuğun üstün zekalı tanısı alması için belli başlı kriterleri taşıması gerekmektedir ve bu kriterler alanında uzman kişilerin uyguladıkları testler sonucunda belli olmaktadır.

Üstün yetenek bir hastalık değildir. Dolayısıyla çocuğa bunu olumlu ya da olumsuz olarak yansıtmakta doğru değildir çünkü çocuğa yansıyan her aşırı yüceltme ya da aşırı eleştiri çocuğun stres yaşamasına, kendini olduğu yere ait hissetmemesini ve nihayetinde de kendini sosyal çevresine karşı kapatmasına neden olabilir. Üstün yetenekli olduğu uzmanlarca kesinleşmiş çocukların aileleri soru yağmuruna tutulmaya hazırlıklı olmaları gerekir çünkü üstün yetenekli çocuklarda her çocuk gibi her konuyu merak edip, o konu hakkında her türlü soruyu sorabilirler. Ayrıca ailelerin keşfe açık olmaları da gerekir, gittikleri her yerde, her an, her şey incelebilir. Aslında her çocuk ilk doğduğunda üstün yetenekli doğmaktadır fakat çevre, okul, aile ile geçirilen zamana ya da çocuğun büyüdükçe edindiği ilgi alanlarına göre bu durum azalır ya da artar. Buradaki en önemli kriter ailenin, okulun, çevrenin ve çocuğun çevresindeki pek çok kişinin bu durumu keşfettikten sonra, uzman desteği alması gerektiği ile ilgili farkındalıklarının olmasıdır. Çocuğun üstün zekalı olması genetik bir durum değil, çocuğun yönlendirilmesiyle ilgilidir. Eğer çocukların eline telefon, tablet verirsek üstün yetenekli olması ihtimali düşer fakat çocuk kitap okuyorsa, kendi başına oyun kurabiliyorsa, kurduğu oyunu başlatıp sürdürebiliyorsa, puzzle ve logo gibi küçük parçalardan bütüne gidebilen oyuncaklarla oynuyorsa, keşfetmeyi, soru sormayı destekleyici tutumla karşılaşıyorsa, merakı destekleniyor ve sorduğu sorulara tatmin olacak cevaplar alıyorsa üstün yetenekli olması olasıdır ve bu yönde yönlendirilmiş diyebiliriz.

Üstün yeteneğin kriterlerinde telefon olmadığını biliyoruz, çocuk telefon kullanmayı bilmemesine rağmen nasıl şifreyi yazıp, telefonu açabiliyor, oyun indirebiliyor, oynayabiliyor ya da başka işlemler yapabiliyor? Çocuklar; özellikle okul öncesi dönem çocukları daha henüz anne, baba ve aile büyüklerinden başka çevre edinmedikleri için çocukların zihni boştur, temizdir. Bu dönem çocukları bilgi edinmeye açıktır. Her şeyi merak ettikleri için çok iyi birer gözlemcidirler. Bu yüzden görsel hafızaları da çok güçlüdür, anne ya da baba telefonla oynarken her şeyi adım adım hafızlarına kaydederler ve uzunca bir zaman unutmazlar. Bunun üstün yetenekle ilgisi, olumlu ya da olumsuz anlamda bulunmamaktadır. Bu durum tamamen çocuğun o anda ki merak duygusuyla ilgilidir. Hiçbir çocuk keşfetme isteği duyduğu bir konuyu kolay kolay unutmaz. Günümüz çocukları içinde telefon ve tabletler merak duydukları materyallerdir. Kendilerinden saklanan, verilmeyen ya da açık açık verilen bir materyal bir çocuk için son derece ilgi çekicidir. Buna psikolojide “sosyal öğrenme” denilmektedir. Sosyal öğrenme çocuğun kendi kendine keşfederek değil de, gördüğünü uygulayarak yani ebeveynini taklit etme yoluyla deneyerek ve yanılarak öğrendiği bir öğrenme yöntemidir.

Özetle çocuklar onlara sunulan materyallere göre şekillenirler, tıpkı konuşmayı öğrendikleri gibi. Örneğin; Noam Chomsky her bebeğin ilk doğduğunda tüm dünya dillerini bildiğini, anne – babanın ve yakın çevrenin konuştuğu dili edindiğini söyler. Dil edinimi de çocuklar için taklit yoluyla edinilebilecek bir konudur. Bebekler önce anne – baba derler çünkü anne – babalar ilk hangisini söyleyecek merakıyla sürekli bebeğe anne – baba diye tekrar ederler, haliyle de çocuk en çok tekrar edilen kelimeler anne ve baba olunca onu söylerler. Böylelikle ebeveynler çocukların dil gelişimini konuşma konusunda yönlendirmiş olurlar. Ev içerisinde anne ve babaların dinlenme vakitlerinde eline telefon yerine kitap, dergi ya da başka bir materyalle ilgilenmesi, çocuğunda ilgisini de kitaplara, oyuncaklara ya da başka materyallere yönlendirmiş olur. Burada anlatılmak istenen ailelere hiç elinize telefon almayın, evde hiç televizyon açmayın, bilgisayara bakmayın değildir. Elbette ki günümüzde en çok ihtiyaç duyulan, işleri kolaylaştıran, tüm dünyadan haberdar olmamızı sağlayan gerekli araçlar kullanılmalıdır. Bugün dijital araçlar, günün kurtarıcılarıdır. Sadece gün içinde ne kadar zaman geçirildiğinin farkındalığı geliştirilmelidir. Eğer ki ev içerisinde kitle iletişim araçları ile fazla zaman geçiriliyorsa, çocuğa telefon yok demek haksızlık olur çünkü çocuk gördüğünü, ister. Bundan dolayı büyüklerin dijital araç kullanımında hem kendileri hem de çocukları için belirli bir program yapmaları, araçlarla geçirdikleri vaktin büyük kısmını ailece geçirmeye çalışmaları daha sağlıklı olacaktır. Ailece vakit geçirmeden kasıt temel aktivitelerdir; sabah beraber kahvaltı yapma, akşam beraber yemek yeme, dinlenme vakitlerinde sohbet etme, zaman zaman beraber film ve dizi izleme, beraberce oyun oynama, çocuğun anlattığı bir konuyu can kulağıyla dinleme ve sorduğu sorulara çocuğu tatmin edici yanıtlar verme, keşfe açık olmasını destekleme, merakını artırmak için çocuğa göre değişik bilgiler verme vb. şekilde boş vakitler değerlendirilebilir. Unutulmamalıdır ki sadece çocuğun üstün yetenekli olup olmamasına bağlı kalmak, çocuğun yeniden bir hikaye yazmasına engel olur ve hikaye yarım kalır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gülten Aldemir Arşivi