Gülten Aldemir

Gülten Aldemir

Nesilden Nesile Aktarım: Travmalarımız

Nesilden Nesile Aktarım: Travmalarımız

Travma; en genel geçer tanımıyla insan elinden ya da bir doğal afet sonucu meydana gelen olayların genel adıdır. Bir olayın tam olarak travma sayılabilmesi için bu olaya maruz kalan kişide olayın bireye yansıyan şekli, algılaması, kendi içinde olayın nasıl tezahür ettiği yani anlamlandırdığı önemlidir. Travma yaşayanlar ilk başta ne yaşadıklarını anlamaya çalışırlar, yaşadıkları olayı anlamlandırma süreci gelir ardından ve yaşanılanı kabul edişle süreç rahatlar. Bireylerin bu süreci kendi kendilerine baş etmeye çalışmaları çok kolay olmayabilir ve profesyonel bir destek ile sağlıklı bir şekilde bu yolda yürümeleri daha güvenlidir.

Travmatik olay yaşayan bireylerde sıklıkla kendilerini güvende hissedememe, konfor alanından çıkmak istememe, tekrar aynı olayı yaşamaya dair tedirgin olma, vb. gibi olumsuz duygular ortaya çıkabilir. Travmaların içeriğinde korkular, kaygılar, uyku ile ilgili problemler, otomatik olarak zihinde canlanan anılar vardır; bunlardan biri veya birkaçı aynı anda deneyimlenebilir. Ailesinde şiddet, ihmalkarlık, ilgisizlik, sürekli eleştirilme ve daha farklı şekilde olumsuzluklara maruz kalan çocuklar sosyal çevre edinmeye başladıkları dönemlerde kendilerini rahat, huzurlu, güven içerisinde hissedemeyebilirler çünkü ebeveynlerinde deneyimlenmiş travmatik bir olay görülebilir. Tıpkı kişilik özelliklerimiz gibi travmalarımızda nesilden nesile geçen bir gerçekliktir. Bunun en güzel örneği bir çocuğun sosyal öğrenme yolu ile yani taklit ile büyüğünü rol model olarak almasıdır. Travmalarda da bebeklik döneminden itibaren başlayan travma geçişi olmaktadır. Genellikle bebeklik döneminde başlayan bu süreçte çocuk, kendini büyüten kişi (genellikle anne) ile sağlıklı bir bağlanma (iletişim) kuramadığı zaman o kişinin travmalarına ortak olmuş olur. Çünkü annesi travmatik bir olay deneyimlemiş bir evladın, annesinden bu travmayı alması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Buna örnek olarak hayvan fobisi olan bir annenin çocuğunda da hayvan fobisi görülmesi taklit yoluyla öğrenme ya da annenin çocuğuna “dokunma, mikrop kaparsın, seni yaralar, sana zarar verir” gibi aşırı koruyucu yaklaşımlarından dolayı çocukta da o hayvana karşı travmatik davranışlar gözlemlenebilir.

Anneyle sağlıklı bağlanma / iletişim dediğimiz konu bebeğin acıktığında, altını kirlettiğinde, ağladığında ebeveyninin orada, yanında olduğundan emin olması halidir. Eğer ki bebek kendisini büyüten kişi ile arasında güvensiz bir ilişki yaşarsa terk edilme korkusu, ayrılık korkusu gibi kaygılar yaşayabilir. Bebek her ağladığında yanında birini bulamıyorsa o zaman bağlanma ile ilgili kopukluklar söz konusu olabilir. Muhtemelen bakım vereninde de kendi ebeveyninden gelen bağlanma ile ilgili iletişimsizlikleri vardır. Bebek, kopukluk olduğunda travmatize olmaya başlar bunu hem bakım verenden alır hemde kendi yaşadığı bakım verenim yanımda olacak mı olmayacak mı çatışmasına dair ikilem yaşayabilir. Bu da ilk başta bahsedilen travma tanımına göre insan eliyle oluşturulmuş bir travma örneğidir.

Doğa felaketlerinde ise deprem, sel gibi afetlerde oluşan maddi ve manevi kayıplar söz konusudur. Bunun için kişinin direkt doğal felakete maruz kalmış olması gerekmez, bazen bir hikayeyi dinlemek de kişileri kaygılandırabilir ve korkutabilir. Örneğin 1999 Gölcük Depremi sonrası depremin olduğu bölgedeki insanlardan ve yakınlarından alınan bilgiler doğrultusunda olayı bizzat kendisi yaşamış veya yaşamamış olması fark etmeksizin depremle ilgili travmatik stres faktörleri görülebilir. Çünkü olayı orada olan birinden dinlemiştir, bir yakınını kaybetmiştir, maddi açıdan evini, işini, bedensel olarak bir uzvunu kaybeden biri ile iletişimi olmuştur, sosyal medya – televizyon – telefon – gazete – dergi gibi kitle iletişim araçlarında çok fazla görsel görmüş – video izlemiş olabilir veya kendisi bunları çok küçükken yaşayıp deneyimlemiş olabilir, başka bir yerde deprem olduğunu duyduğunda ise zihninde hayal meyal ya da net görüntüleri canlandırıyor olabilir. İnsan eliyle oluşmuş ya da doğal afetler kaynaklı her iki travma türünde de etkilenen faktör insanlardır. Bir kişinin travma yaşaması için bazen olayı birinci dereceden yaşaması gerekmez. Bireyler gördükleri ve duydukları ile de bazen bu deneyimsel olaylara karşı korku, kaygı, güvende olamama gibi hissedebilirler. Örneğin ailesinde aldatma hikayesi olan bireylerde, kendi ilişkilerinde kendilerinin de aynı olayı yaşayacağına dair düşünceleri, duyguları ve bunlara bağlı olarak davranışları görülebilir. Ayrılmaktan, terk edilmekten, sevilmemekten, küçümsenmekten, eleştirilmekten, ilgilenilmemekten, küsmekten ve daha pek çok sayabileceğimiz ilişki içinde ortaya çıkabilecek korku ve kaygılar görülebilir. Bu korku ve kaygıların temelinde ya ebeveynlerinden ya da yakın çevresinden birinin aldatma ile ilgili hikayesinin olması söz konusudur. Hiçbir korku ve kaygı kendi kendine var olmaz ya bir hikaye dinlenilmiştir ya da bir travmatik süreçten geçen birinin yaşadıklarına şahit olunmuştur.

Özetle travma geçişkendir ve nesilden nesile aktarılan bir mirastır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gülten Aldemir Arşivi