Duygularımızı Doyurmak Üzerine: Duygusal Açlığımız
Psikoloji biliminde Maslow’a ait ihtiyaçlar piramidinden de anlaşılacağı üzere insanlar önce temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Piramit 5 basamaktan oluşmaktadır. Bunlar;
Fizyolojik İhtiyacı; yeme, içme, yaşama, barınma, cinsel ihtiyaçlar gibi günlük rutinlerdir.
Güvenlik İhtiyacı; korunma, kendini güvende ve ait hissetme, ekonomik ve sağlık açısından güvenme olma gibi yaşamı devam ettirebilme ihtiyaçlarıdır.
Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı; bir yere karşı aidiyet hissetmek, arkadaşlıklar, sosyalleşme, bir grubun içinde bulunma, kabul edilme gibi sosyal çevreye dair ihtiyaçlardır.
Değersel İhtiyaç; prestij, saygınlık, başarı, statü, başkalarınca tanınmak gibi sosyal çevrenin atfettiği ihtiyaçlardır.
Kendini Gerçekleştirme; kişinin kendine ait tatmini, başarısı, kendi yetenek ve başarılarını ortaya çıkarabildiği potansiyellerini anlatan ihtiyaçlardır.
Bu 5 ihtiyaçtan biri ya da birkaçının karşılanmadığı durumlarda duygularımız aç kalır, kendimizi ifade edemez ya da edebilecek bir ortam bulamazsak, fizyolojik olarak doyurmanın çok ötesinde yani duygusal olarak yemeye başlarız. Çünkü beslenme anne karnında başlayıp, kişinin hayatının sonlandığı güne kadar devam eden uzun soluklu zorunlu bir süreçtir. Bu süreç içerisinde bizler bazen bazı duygularımızı tolere etmekte zorlanırız. Bunlar; hayal kırıklığı, öfke, kaygı, mutsuzluk, başarısızlık, vb. gibidir. Bu tarz hayatımızı zorlaştıran duygularla karşılaştığımızda fizyolojik olarak acıkmayı beklemeden ani ve normalinden fazlaca yemek yiyerek bu duygularımızı bastırmaya ve görmezden gelmeye çalışırız. Hatta şeker ve yağ oranı fazla gıdalar tüketerek mutlu olmaya çalışır ve başa çıkamadığımız duygularımızdan uzak durmayı sağladığımızı düşünürüz. Duygularımızdan kaçtıkça yemek yemeye yönelir, duygularla baş etmeye çalışmadıkça çözümsüzlük yaşar ve bu durum tekrarladıkça da başa çıkma stratejisi geliştiremeyiz ya da başa çıkma stratejilerimiz güçsüzleşerek azalmaya başlar. Kaçınılmaz olarak kendimizi güçsüz ve başarısız hissederiz. Özetle karşılanması gereken 5 ihtiyacımız karşılanmadığında kendimizi baş etmekte zorlandığımız duygular içinde buluruz, başa çıkamayınca yeriz, yedikçe kendimizi suçlarız ve daha çok yeriz gibi bir labirentin içinde oluruz.
Duygusal olarak açlık ile bedensel ihtiyaç olan açlığı ayırt etmek için;
Duygusal yeme açlık hissetmeden aniden ve kontrolsüzce yenilen yemektir, bu açlık ihtiyacını karşılamak ile alakalı değildir. Başa çıkılamayan duyguları bastırmak için yemek yeme davranışı gerçekleşir. Bedenin ihtiyacı olan açlıktan ziyade duygusal açlıktan dolayı yemek için acele edilir ve genellikle duygusal açlıkta tercih edilen gıdaların şeker ve yağ oranı yüksek olmaktadır (pizza, hamburger, kek, börek, şekerlemeler gibi). Kişi baş edemediği duygularla karşılaşınca (öfke, mutsuzluk, başarısızlık, kaygı, korku gibi) duygusal yeme davranışı kendini iyi ve rahatlamış hissetmek için artar, yaşamsal döngünün temel ihtiyacı olan yeme eyleminde; bireyler yavaş yavaş, sindire sindire, yediği yemeğin tadını alarak ve ne yediğinin farkında olarak bu davranışı gerçekleştirirken, duyguların aç olduğu durumlarda kişiler ne yediğini anlamadan hızlı, ağzına yiyecekleri basarak ve yemeğin ne zaman, nasıl bittiğini anlamadan, doyduklarının farkına varamadan yemeğe devam ederler. Oysaki ihtiyaç halinde yemede kişiler karınları doyunca yemeyi bırakırlar. Kişiler duygusal olarak yemek yedikten sonra kendilerine yönelik utanç ve pişmanlık hissi yaşarlar, bedenen açlığın giderilmesinde ise ölçülü yemek yenildiği için fiziksel bir rahatlık ve memnuniyet duygusu oluşur. Yemek yeme davranışı sadece baş edilemeyen duygulardan kaynaklanmaz. Bazen içinde bulunulan ekonomik, psikolojik, sosyal, iklimsel, ailevi durumlarla baş edilemediğinde de kişiler aşırı yemek yemeye yönelerek kendilerince bir kısır döngüye girerler. Bireyler tok olmalarına rağmen duygusal açlıklarını bastırmaya çalıştıkça, olumsuz duygularının yerini mutluluk, stresten uzaklaşma, kendini rahatlamış hissetme, fazla yemek yiyerek duygusal açlıklarıyla baş ettiğini düşünmeye başlarlar. Duygusal açlıkta bireyler dışarıdan onay ve kabul beklerler, bu da kişilerin kendilerine olan saygılarını azaltır ve kaygılarını arttırır. İhtiyaç durumunda yemek yeme ise kişiler ne yediklerinin ve ne kadar yediklerini bildikleri için böyle bir olumsuzluk yaşamazlar.
Psikolog Gülten Aldemir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.