Aşkın Labirentinden Çıkış: Çocuk
Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi adlı kitabında ilişkiler için şunu söyler: “Hiç evlenme, Dorian. Erkek, yorgun düştüğü için evleniyor, kadın merak ettiği için. İkisi de hayal kırıklığına uğrarlar.”
Bu sözün haklılık payı olduğu kadar hayata uymayan tarafları da vardır. Özellikle bizim ülkemizde çok geçerliliğe sahip olmayabilir çünkü gerçek yaşamlar kitapta işlenen konular gibi ilerlemez. Erkekler genellikle okul ve askerlik sonrasında iş bulup kendilerini evliliğe hazır hissederler. Kadınlar ise yaşı evlilik yaşına geldiği zaman, okul bitince, işe girince, yaşıtları evlenince, mahalle baskısı görünce kendilerini evlenmek için hazır hissederler ve merak ederler. Evlilik nedir? 2 kişilik yaşam nedir? Kendi evim olursa neler yapabilirim? Özgür olur muyum ve kendime ait alanım olur mu? Çocuğum olursa nasıl bir anne olurum? gibi özerklik konularına ilgi duyarlar. Erkekler ise artık maddi kaynağa erişip, ben artık kendi evimi yönetecek kaynağa sahibim düşüncesi başlayınca ve iş yaşamının getirdiği yorgunluk başladığı zaman evlilik kararı alırlar.
Evlilik kararı alan; iki farklı ailede, ilk farklı kültür ve aile yönetimiyle yetişmiş iki farklı birey ise birbirlerini en iyi evlendikten sonra tanımaya başlarlar.
Kök ailede anne ve babanın tartışmayı iyi yönetmesi, birbirleriyle sohbet etmesi, birbirlerine karşı ilgi ve yakınlık göstermeleri, evliliklerinin üzerinden kaç yıl geçerse geçsin birbirlerinin anlattıklarını can kulağı dinleyip merak duymaları ve ilişkilerine dışardan müdahaleleri kabul etmeden yol alan ailelerde yetişen ve kendi ailesini kuran bireylerde ilişki sağlıklı başlar, sağlıklı bir şekilde de ilerler ve kendilerini hazır hissettiklerinde çocuk düşünmeye başlarlar.
Fakat bir de madalyonun ters yüzü vardır. Bazı ailelerde ise en ufak bir tartışma kavgaya veya küslüğe dönebilir, ilişkisinde tartışma olan ve sürekli çatışma yaşayan çiftler birbirlerini tanımaya fırsat bulamazlar ve evliliği kurtarmak adına çocuk düşüncesini gündeme getirirler, çocuk düşüncesi çevrenin söylemleri ile iyice pekişir. Çocuk ne anne babasının evliliğinin kurtarıcısı, ne de mutluluğu katlamak için istenilen bir düşünce olmamalıdır. Bir çocuğun 3 ebeveyni vardır der Byron Norton “Annesi, babası ve anne-babası arasındaki ilişki. Bu üçüncü ebeveyn çok önemlidir”. Eğer ki anne baba arasında sağlıklı bir iletişim yoksa, ilişki içinde birbirine davranışları (tartışınca küslüğün varlığı, kendilerini haklı görme, karşı tarafı eleştirme, aşağılayarak konuşma), birbirlerine günlerinin nasıl geçtiği ile ilgili ya da günlük motivasyonel destekleyici cümleler ( eline sağlık, teşekkür ederim, bugünün nasıl geçti?, sana destek olmak istiyorum vb.) kurulmuyorsa evde yetişen çocuk elbette ki bu iletişimsiz ve çatışmalı ilişkiden olumsuz olarak etkilenip travmatize olacaktır.
Tam tersi olan çiftlerde ise birbirleriyle bugününü, duygularını, iltifatlarını, olumlu eleştirilerini, öz eleştirilerini paylaşmak konusunda açık davranmak, ev içinde çocuğun gelişimini, duygularını, düşüncelerini ve dışa yansıttığı davranışlarını olumlu yönde etkileyecektir.
Çocuklar hayal dünyaları geniş, en ufak bir tartışmayı olumsuz bir davranışmış gibi algılayabilen, yaklaşık 12 yaşına kadar soyut anlamlı olayları kendi dünyalarına göre algılayıp yorumlayabilen, duyguları çabuk değişebilen, düşüncelerini yönetmeyi iyi bilemeyen küçük insanlardır. Bu yüzden çocuk; ebeveynlerinin iletişimsizliğinin, çatışmanın kurtarıcısı ya da kahramanı değildir. İlişki iki partner arasında kalmalı ve ne çocuğa ne de hane dışına taşınan bir olgu olmamalıdır. Partnerler hazır olduklarında, ilişkilerinde cömert davrandıklarında, maddi ve manevi kaynaklarını sağlıklı bir zemine oturttuklarında, beraber konuşarak karar aldıklarında, geleceğe yönelik bir plan oluşturduklarında, birbirlerine yaklaşımları ve paylaşımlarını cömertçe yaptıklarında düşünülecek bir 3.aile ferdi olmalıdır bebek.
Bebek dünyaya geldiği zaman ne yapacağını bilen, çocuk dünyaya getirmek için hazırlığı olan, dayanışma içinde ve birbirini destekleyen bir anne ve baba ile sağlıklı bir ilişki içinde büyümeyi hak eder. Her çift tartışır, zaman zaman birbirine kırılır, kırgınlığı için birbirini suçlar, kendini haklı gösterir, diğer partneri suçlar vs. önemli olan bunu telafi etmek için ne yapıldığı, toleransın nasıl olduğudur. Tartışıldığında genellikle tartışmayı büyütmemek için çift terapisinde danışanlarımıza kendilerine ait özel bir alanları olup olmadığını sorarız. Özel alandan kasıt ortak ev içinde kişisel bir mekan değil, çiftlerin birbirine sunduğu kendi iç seslerini dinleyebildikleri, kendileriyle baş başa kalabildikleri zamanlardır. Birbirlerinin alanlarına saygı duyulması da hem ilişkiyi hem de ilgi ve alaka yönünden çocuğu olumlu etkilemektedir. Kendilerine zaman ayırabilen ve tek başına kalabilen çiftlerin çocuklarında özerklik, kendilerini iyi ifade etme, özgüvenli davranış, kendi kendine oyun kurma – başlatma – devam etme gibi olumlu tepkiler görülebilir. Bunun için ev içinde plan yapılması ya da spontane olarak ben biraz kendimle ilgilenmeliyim söylemi ve bunun kişisel bir ihtiyaç olduğu konuşulmalıdır. Partnerler ev içinde çocukla (film izleme, etkinlik yapma, dışarı gezmeye gitme, vb.) ailece yapabilecekleri aktiviteler için haftalık plan oluşturmalıdırlar ya da ilişkinin ihtiyacına yönelik zamanları olmalıdır. Bazen çocukla tek ebeveyn olarak ilgilenmeyi deneyimlemelidirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.