Ahlak krizi
Herkese selamlar, saygılar. Hatırlayacağınız üzere geçen hafta ilk köşe yazım ile sizlere “Merhaba” demiş ve ekonomide yaşanan tablo ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Sıkıntılar üzerinden gitmek gibi olacak ama bu hafta da aslında ‘ekonomik krizden’ daha büyük bir kriz olarak kabul edilebilecek olan ahlaki krizden bahsedeceğim. Keyifle okur musunuz bilemem ama okuyup, “Acaba ne yapmalıyız” diye düşünerek bir yol çizmenizi temenni ediyorum…
Soru şu; kendi nefsi için istediğini Müslüman kardeşleri için istemeyen bizden midir, değil midir? Bu sorunun cevabını sizin bildiğiniz gibi ben de biliyorum. Peki, yaşamımızda birçok konuda yanlış yaptığımız gibi bu konuda da yanlış yapmıyor muyuz? Yapıyoruz ki bu haldeyiz değil mi? Bence öyle. Adam bırak Müslüman kardeşi için bir şey istemeyi, elinden gelse bir kaşık suda boğar. Toplum böyle bir hal aldı. İşin kötüsü bu anlayış toplumumuzda değer buldu. İşte bunun adı ahlaki krizdir.
Elhamdülillah Müslümanız değil mi? Ekseriyetle evet. Hatta muhabbetlerimizde; yüzde 99’u Müslüman bir ülkede… falan deriz. Nasıl Müslümansınız? Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen bir anlayıştan nasıl oldu da “Falancanın ensesine vurayım da ekmeğini alayım. Lokmasını nasıl ucuza kaparım” gibi düşünceler toplumda karşılık buldu? “Dış güçler şöyle yaptı, içerideki ajanlar” falan demeyin bana şimdi…
İnsanoğlu açgözlü bir varlık. Hepimiz bunu biliyoruz. Bu açgözlülüğünü yense her şey çok güzel olacak. Açgözlülük yüzünden birbirine zarar vermekle kalmıyor insanlar, çevreye ve doğaya da zarar veriyor. E, bunun bir geri dönüşü olmayacak mıydı? Oldu, oluyor. Doğa intikamını alıyor ama insanoğlu hala açgözlülükten vazgeçmiyor.
‘Düze çıkmanın’ yolunu arıyor ya insanlık. O yolun aslında ahlaktan geçtiğini herkes biliyor ama kimse uygulamıyor. Uygulamak lazım. Yoksa vaziyet daha kötüye gidecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.