Siyasetimize Dair
Siyasetin içerisinde olmasam da ülke siyasetini, ülkede olup bitenleri izler, ortamını bulduğum platformlarda da bu konuları mevzubahis ederim. Sizi bilmem ama bu konuda iyi bir izleyici olduğumu söyleyebilirim. Ülke siyasetini takip ediyorum. Çünkü siyaset hem ülke hem yerele yön verme gücüne sahip. Belki de bundandır, ister siyasetin içinde olalım ister dışında kalalım toplumun kahir ekseriyeti siyasetle yatar, siyasetle kalkar.
90’lı yılların siyaseten bölünmüşlüğü, bizde pek iyi bir iz bırakmasa da ülke konularının gündeme geldiği ve adayların yapacaklarını anlattığı, hakkındaki iddialara cevap verdiği çok sesli televizyon programlarını özlediğimi söylemek isterim. Hangi kanalı açarsak açalım farklı adayların, farklı gazetecilerin ve siyasi parti temsilcilerinin olduğu programlar çok renkli geçerdi.
94 mahalli seçimlere giderken aşağı yukarı her kanalda İstanbul ve Ankara’nın adayları ekranlarda görünür, ne yapacaklarını anlatırlardı. İstanbul ve Ankara gibi şehirler CHP’nin kalesi olduğu için CHP adaylarının ve CHP’yi savunan gazetecilerin sesi daha bir gür çıkardı. Tartışma programlarına davet edilmiş Recep Tayyip Erdoğan’a ve Melih Gökçek’e CHP adayları, siyasi parti temsilcileri ve CHP adına çıkan gazeteciler tepeden bakarlardı. Rakiplerini küçümserlerdi daha doğrusu. Sözlerinin arasına girerlerdi. Bunlara karşın RP adına çıkan adaylar, parti temsilcileri ve bunlara yakın gazeteciler ise kendilerini ezdirmeden, efendiliklerini bozmadan, kendilerine tepeden bakanlara aldırmadan yapacaklarını anlatırlardı. Bu duruşları kendilerine artı puan getirdi ve hem İstanbul hem Ankara siyasi görüş yönünden el değiştirdi.
Ekranlardaki günümüz siyasi tartışmalarına gelince durumun tersine döndüğüne dair bir izlenime sahibim. (Hoş, iktidar partilerinden doğru dürüst ekrana çıkan da yok ya neyse.) Zihniyetler el değiştirmemiş ama rakipler değişmiş sanki. İktidar adına konuşan siyasetçi, gazeteci ve akademisyenlerin çoğunda bir kibir, bir tepeden bakma, savunma ve itham etme, araya girme durumu, içi dolu olmayan konuşmalar hakim. Muhalefet adına çıkan siyasi, gazeteci ve akademisyenlerde ise bir birikim, bir nezaket söz konusu. Kendilerine tanınan süreyi düzgün bir şekilde kullanıyorlar.
Bu durum niye böyle bilemiyorum. Öyle zannediyorum, muhalefet uzun süre kendilerine oy vermeyen halkı kötülemenin, onlara bidon kafalı demenin yanlış olduğunu geç de olsa anladı ve halkı suçlamadan bir politika izlemeye çalışıyor. Daha bir özgüvenle konuşuyorlar. Yani sürekli yenilgi kendilerini geliştirmişe benziyor. İktidar adına konuşanlar ise sanki ülkeyi yöneten muhalefetmiş gibi muhalefeti eleştirmeye, ülke sorunlarının üzerine gitmemeye çalışıyorlar. Yaptıkları tespitlerin ve konuşmalarının da halkta pek karşılığı olmuyor. Nedense ülkedeki bazı sorunları yok kabul ederek yok olacağına kendilerini inandırmış görünüyorlar. Eskiden muhalif siyasetçiler halkın arasına, çarşı pazara çıkmaz iken şimdilerde iktidar olanları halkın arasında görmek pek mümkün değil. Bu da gösteriyor ki geçmişte hep kaybedenler kendilerini sorgulamışlar ve ev ödevlerine iyi çalışmışlar. İktidar adına konuşanlar ise kaçak güreşerek rakiplerini küçümseyerek günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Sanırım meramımı anlatabildim. Siyasi değilim ama eskiye oranla siyasete, siyasilere pek güvenim kalmadı. Hatta ülkede izlenen gelmiş geçmiş siyasetin ülkeyi geri götürdüğüne, ülkenin kronik sorunlarına çözüm getirmediğine hatta sorunları daha da büyüttüğüne, izlenen bu siyasetin ülkeye ayak bağı olduğuna inanmaya doğru gidiyorum. Çünkü bizim ülkemizde siyaset sorun çözmüyor ancak sorun üretiyor. Bir sorunu çözerken başka sorunları beraberinde getiriyor. Olanı olmamış, olmamışı olmuş gibi göstermede mahir. Bu durum ülkem adına beni üzüyor doğrusu. Çünkü izlenen siyaset bir rövanş siyasetidir. Ezen eziliyor, ezilen eziyor. Bundan da siyasiler pek etkilenmiyor. Olan ülkeye ve halka oluyor. Bu da bir nevi kayıkçı kavgasıdır.
Siyasetimizin bu hali pürmelaline rağmen ülke yönetimi olan siyaset bizim olmazsa olmazımızdır. Bugünden yarına bu ülke siyasetinde kim etkili ve kalıcı olmak istiyorsa, ekrana çıktığında suni gündemlerle halkı oyalamasın, ekranlarda halkın sorunlarını dile getirsin, çözüm yolları önersin. Dışarıda nerede bir kalabalık varsa halkın arasına karışsın, dert dinlesin. Derdiniz derdimiz desin. Bunu yapmaktan imtina edenler önce küçülürler sonra yok olur giderler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.