Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

Gedikliler

Gedikliler

Çarşıda esnaflık yapan bir arkadaşım var. Birkaç ayda bir gelip geçerken yanına uğrar, ayaküstü çaylarımızı yudumlarız. Niye ayaküstü? Çünkü dükkan o kadar küçük ki kendinden başka bir kişinin oturması çok uygun değil. Sıkışıp oturmaya kalksan bile bir müşteri geldi mi, müşteri rahat alışveriş yapsın diye dükkanı boşaltmak lazım. Çünkü esnafın velinimetidir müşteri. Üç beş kuruş kazanmak için sabahtan akşama bu tekkesini bekler.

Bu dükkana her geldiğimde arkadaşımdan daha yaşlı, yaşını başını almış birini dükkanın içinde oturur görürüm. Bir gün o değilden, burada çalışan mısın, dedim. “Yok, ben çalışan değilim, buraya her gün uğrarım” dedi. Ben de hep burada oturur görünce seni burada çalışıyor sandım dedim.

Sonraki bir gittiğimde arkadaşım, “Geçen geldiğinde burada mı çalışıyorsun dediğin kimse vardı ya” dedi. Evet dedim. “İşte o, her gün benim dükkana uğrar. Saatlerce oturur oturur gider. Bir gün evine tamirci gelecekmiş. ‘Bugün gelemeyeceğim’ diye telefon açtı” dedi. Ben de maşallah ne azimmiş böyle, dükkanın gediklisi olmuş dedim, gülüştük. Gedikli ne demek derseniz? “Bir yere sürekli giden, oranın sürekli müşterisi olan, o yere sürekli gelip giden ya da orada sürekli kalan kimselere” deniyormuş. Bunlara müdavim de diyebiliriz. 

Bir yerin mukimi olmadığı halde yukarıda anlattığım gibi bir yerin gediklilerinin bu ülkede sayısı ne kadardır, derseniz, elimde bir istatistiki bilgi yok ama sayıları azımsanamayacak kadar vardır. Bu tipleri esnaf dükkanlarında, resmi dairelerde görmek mümkün. Yeter ki çarşıya çıkmış olsunlar.

Ne sakıncası var, demek ki sevip sayıyormuş, varsın gelsin diyebilirsiniz. Gelmeye gelsinler. Buna sözüm olmaz. Sevip saydığıyla oturup hasret gidersinler ama bunun sınırını ve dozunu iyi ayarlamak lazım. Ne zaman geleceğini ne zaman kalkacağını ne konuşacağını ne kadar kalacağını bilmek lazım. İnsanların özel hayatı vardır. Kendi başına kalması gerekiyordur. Bir başkası görüşmeye geldiğinde içerinin boş olmasını ister. Diğer bir husus da ziyaretin kısası makbuldür ve buralar, adı üzerinde esnaf dükkanı veya resmi dairedir. Boşta kalanı avutacak kahvehane değildir buralar. İnan öyle kişiler bilirim ki evinden fazla ya esnafın yanında ya da resmi dairede. Buralarda çalışanlardan tek farkı, buraların kadrolu elemanı olmamaları. Keşke imkan olsa da esnaf bunlara kardan pay verse, resmi daireler de bunlara maaş bağlayabilse… Her geldiklerinde de çay içmek farz gibi bir şey. Sanırsın ki buralar onların tekkesi. Bazı zamanlar olur ki kendilerinin geldikleri yetmediği gibi arkalarında yolda bulduklarını da getiriyorlar.  İçtikleri çaydan geçtim, çay kalmadığı zaman niye çay yok demeleri yok mu? Yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu dersin. “Yahu ben buraya her gün geliyorum, sizin çayınızı içiyorum. Alın şu bir paket çay da benden olsun ya da şuna bir paket çay alın” deseler, bilirim ki kıyametin kopması yakındır ve etrafımla helalleşmeye başlarım. Hasılı, bu gediklilerden çekeceğimiz var.

Sözün özü, hem esnaf hem de resmi daireler ziyaret edilmeli, çay ve kahveleri içilmeli ama suyunu çıkarmamak ve illallah dedirtmemek lazım. Aralıklı gidip gelmek lazım ki kişinin bir ağırlığı ve saygınlığı olsun. Taş bile yerinde ağırdır mübarekler! Gidin işinize. İşiniz yoksa kahvehaneciler ve çay ocakları da Allah Allah diyor. Gidin ki hem esnaf siftah yapsın hem cebinizdeki akrepleri bir boşaltın hem de yüzünüzü görmeyen esnaf ve resmi daire o günü bayram ilan etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02