Diplomasi Deyip Geçmeyelim
Ekonomi ve askeri teçhizat yönünden kendi kendine yeten güçlü bir devlet isen uluslararası ilişkilerde diplomasiye ve diplomatik bir dile pek bir ihtiyacınız olmaz. Her oturduğun masaya güçlü oturur ve kazanarak kalkarsın. Bölgede ve dünyada haksız bir söylemde bulunsan ve yanlış bir icraata imza atsan bile kimse "Ne yapıyorsun" diye kolay kolay karşına çıkmaz. Kimse senin ardından iş çevirmez, ekonomik ambargo uygulamaya kalkmaz, ekonomini de batırmaya kalkışmaz. Karşında seni dize getirecek ne bir devlet olur ne de güç. Kimse sana karşı terör örgütlerini beslemez, onlara silah vermez, lojistik destek sağlamaz. Senin terörist dediğini de dünya terörist ilan eder ve ülkesinde barındırmaz. Aynı şekilde senin aleyhine lobicilik faaliyetlerine yeltenen de olmaz. Olsa bile gücün karşısında, geçmişte olup bitmiş bir olayı kaşımak ve sana had bildirmek için hiçbir ülke parlamentosu, "soykırım" adı altında seni sıkıştırmaya yeltenemez.
Bu kısa açıklamalarımın ardından dünya niye bize düşman, niye her devlet bizi sıkıştırmaya çalışıyor, lobilere kulak veriyor da bizim dediklerimizi kulak ardı ediyor diye bir düşünelim. Bu iş vara vara güce dayanıyor. Gücün yoksa söylediğimiz sözlerin bir kıymeti harbiyesi yoktur. İlişkilerin çıkar, menfaat, güce dayalı ve kazan-kazan politikasının hakim olduğu uluslararası ilişkilerde, dünyanın aldığı her karar bizim aleyhimize oluyorsa belli ki ne ekonomik ne siyasi ne askeri gücümüz var. Zira bunlar olsaydı aleyhimize bir el kalkmazdı. Dünya arenasında, kurtlar sofrasında ve paylaşımlarda söz sahibi olmak, masaya oturmak ve sözümüzün dinlenmesi güçle alakalıdır. Bağımsız ve güçlü bir devlet olmak istiyorsak her şeyden önce ekonomik yönden kendi kendimize yeten, fazlasını ihraç eden bir ülke olmalıydık. Bugün ithalat ve ihracat dengesi, aleyhimize cari açık olarak karşımıza çıktığına göre dalgalanan bayrağımız olmasına rağmen tam bağımsızlıktan söz etmemiz mümkün değildir.
Gücümüz yoksa ne yapmalıydık ve ne yapmalıyız? Pekâlâ, uluslararası ilişkilerde bir denge siyaseti güdecek şekilde iyi bir diplomasi yürütebilirdik. "Ermeni soykırım" iddiasında olduğu gibi bugün otuzdan fazla ülke soykırımı kabul ettiğine göre diplomasiyi de başarıyla sürdürdüğümüz, bize karşı yürütülen lobicilik faaliyetlerine karşın, karşı lobi faaliyetlerini de hayata geçirdiğimiz söylenemez. Ki dünyanın çeşitli ülkelerine Ermenilerden fazla dağılmış Türk'ün olduğu bir gerçektir. Elimizde un ve irmik olmasına rağmen helva yapmayı maalesef becerememişiz.
Uluslararası ilişkilerde genel geçer kural olan diplomasiyi niçin hayata geçiremiyoruz? Çünkü devletlerarası ilişkilerde soğukkanlı değiliz. Bizi ilgilendirsin veya ilgilendirsin, olayların üzerine balıklama atlıyoruz. Söz ve eylemlerimize “endişe duyuyoruz” dilini hakim kılmıyoruz. Olayların perde gerisini, olacakları ve sonuçlarını kafamızda iyice tartmıyoruz. İşin içine hamaset katıyoruz. Gerilimleri zamana yayıp tansiyonu düşüreceğimiz yerde çoğu zaman hamasete başvuruyor ve iç siyaset malzemesi yapıyoruz. Onların aleyhine bekara avrat boşamak kolay misali bol bol konuşuyoruz. Devletlere, seçmen karşısında hat bildiriyoruz. En son söyleyeceğimi ilk başta söylüyoruz. Tüm bunları yaparken devletlerin de bir onuru vardır diye düşünmüyoruz. İnceldiği yerden kopsun diyerek kırıp döküyoruz. Ortaya çıkan gerilim ve yükselen tansiyon sonrasında ya ilişkileri kesiyoruz ya da en alt seviyede sürdürüyoruz. İnsana küser gibi devletlere küsüyoruz. Bu küslük bazen yıllar yılı sürebiliyor. Biz bu küslüğü karşılıklı olarak sürdürürken küs olduğumuz devlet veya devletler başka devletlerle aleyhimize anlaşmalar yapabiliyor ve bazı kazanımları kaybedebiliyoruz. Bıçak kemiğe dayanınca da hiçbir şey yokmuş gibi alttan alta ilişkileri normal seviyeye çıkarmaya çalışıyoruz.
Hasılı, gücümüz yoksa uluslararası ilişkilerde diplomasiye büyük önem atfetmemiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü dünyayı karşımıza alarak bu devleti güçlü kılamayız ancak güç kaybederiz. Bu da toparlanmayı geciktirir. Ki dünya bize hepten düşman olamaz. Böyle olsa bile öyle bir yol izlemeliyiz ki düşmanlarımızla bile asgari müştereklerde anlaşma zemini bulabilmeliyiz. Şu durumda ayakta kalmanın yolu da bu gözüküyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.