Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

Andımıza Dair

Andımıza Dair

18 Mayıs 1933 tarih ve 1749/42 sayılı “Talebenin Her Gün Tekrar Edeceği İbare Hakkında” yayımlanan Bakanlık Genelgesinde açıklanan ve ilkokullar yönetmeliğinde yer alan, 1972 ve 1997 yıllarında değişikliğe uğrayan Öğrenci Andı’nın okullarda okunması, 2013 yılında kaldırılmış, 2018 yılında Danıştay 8.Dairesi bu kaldırma kararını bozmuştu. MEB verilen bu kararı temyize götürdü. Nihayet Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 13 Mart 2021 tarihinde oy çokluğuyla 8.Dairenin kaldırma kararını bozdu. Bu bozma kararıyla birlikte Öğrenci Andı, artık okullarda okunmayacak.

Yukarıda içeriğini verdiğim bilgileri biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha var: Bu ülkenin okullarında 2013 yılından beri bu Ant okunmuyor. Buna rağmen kamuoyunda ve sosyal medyada olay sıcağı sıcağına tartışılmaya devam ediyor. Her konuda olduğu gibi toplum yine bu konuda ikiye bölündü:

"Okunsun", "Hayır, okunmasın", "Şimdi biz Türk olduğumuz halde 'Ne mutlu Türküm diyene!' diyemeyecek miyiz?", "Türküm yerine 'Ne mutlu Müslüman’ım' diyelim" ve hızını alamayıp "Türküm, doğruyum, çalışkanım..." diyerek Andımızı okumalar vs.

Tüm bunlar ve daha fazlası gözümüz önünde cereyan etti. Yazımın bundan sonraki kısmında Andımızla ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum:

1. Bir yönetmelik maddesiyle ilgili yargı sürecinin bir 8 yıl sürmesi, yargımızın işleyişini ve hızını göstermesi bakımından manidar. Bu mesele çok önemli bir mesele ise yargı süreci bir 8 yıl sürmemeliydi. 

2. Andımızın okunmayacak olmasına tepki gösterenlere bir sözüm var: Ant, okullarda okunmayacak. Evde, çarşıda, pazarda isteyen Andımızı okuyabilir. Hatta çocuğumuz okula biz işe gitmeden önce ailecek evimizde topluca Andımızı okuyabiliriz. Samimi olanlar bu önerimi yerine getirebilirler. Belki bu vesileyle kahvaltısını yapmadan evinden ayrılanlar Andımızdan önce veya sonra kahvaltımızı da yapalım bari diyebilirler. 

3. Andımızla ilgili "okunsun, okunmasın" diye genelde hep büyükler konuştu. Halbuki bu Andı, okullar açıkken sabahın köründe, soğuk ve sıcak demeden okullarda ayakta okuyan çocuklardır. Bu mesele, büyüklerden ve yargıdan önce okunsun mu, okunmasın mı diye çocuklara sorulmalıydı. 

4. Andımızın okunması ve okunmamasıyla ilgili bu kadar tepki yerine “Okullar niye kapalı” tepkisini göstermeliydik. Çünkü bu ülkede salgın gerekçesiyle okullar 1,5 yıldır kapalı. Kah açıldı, kah kapandı. Okula gidenler de iki gün gidiyorlar. 5.6.7. ve 9.10.11. sınıflar ve üniversite öğrencileri neredeyse okulların yolunu unuttu. Ne yapıp ne edip okulların tüm öğrencilere açık tutulmasıyla ilgili ortamın oluşması için çaba gösterebilirdik. Tüm öğrencilere tam zamanlı açamasak bile en azından “Okullarımız kapalı” üzüntüsünü yaşayabilir, bunu dert edinebilirdik. Hiç yapamasak, Andımıza ayırdığımız zaman kadar okulların açık-kapalı durumunu mesele edinebilirdik. Maalesef okullarımız kapalı. Biz büyükler siyasi ve ideolojik kavgamızı Andımız üzerinden veriyoruz.

5. Bir madde ile de Andımızın içeriğindeki bazı değerlere değineyim. Andımızın içinde geçen “…doğruyum, çalışkanım…” gibi kavramlara küçükler mi daha muhtaç, biz büyükler mi? Bana göre küçükler, hiç olmadığımız kadar biz büyüklerden hem doğru hem çalışkanlardır. Biz de küçükken doğru ve çalışkandık. Sahtekarlık ve kaytarma nedir bilmezdik. Büyüklere baka baka doğruluğumuzu ve çalışkanlığımızı kaybettik. Doğruluk ve çalışkanlığımız Andımızı okumamızdan değil. Çocuk demek özünde saf, dürüst ve çalışkan olmak demektir. Şimdiki çocuklar da Andımızı ister okusun veya okumasın, yaşadıkları doğruluk ve çalışkanlığı büyüdükçe kaybedecekler. Çünkü üzüm üzüme baka baka kararır. Andımızın içindeki değerleri özümsemeyi ve özümsetmeyi samimi olarak istiyorsak, önce biz büyükler doğru ve çalışkan olmalıyız ki ardımızdan gelen nesiller de her halükarda Andımızı okumadan da dürüst olacaklardır.

Ayrıca bir insan niçin “…doğruyum, çalışkanım…” der. Halbuki bunu biz değil, çevremizdekiler “Falan ne kadar doğru ne kadar çalışkan” demeli, değil mi? Sonra niçin “Türküm” demeye ihtiyaç hisseder, bunu yüksek sesle terennüm ederiz? Türklük, kişinin Türk olduğunu duyurması için yüksek sesle bağırması değil, bir kimliktir. Kimliğimizi sorana Türküm demek daha doğru değil mi? Bize Türk olup olmadığımız sorulmadığı halde “Türküm” demek normal mi? Türklükten şüphemiz mi var? Aslını inkar eden mi var? Unutmayalım ki aslını inkar eden haramzadedir. Aynı şekilde “Ne mutlu Türküm diyene” gibi “Ne mutlu Müslüman’ım diyene” demek de aynı kapıya çıkar. Üstellik bu ikisi, birbirinin zıddı, alternatifi ve cevabı değildir. Kendimizi ne hissediyorsak hissedelim, hangisini öncelersek önceleyelim, uygulamaya koyduğumuz değerlerimizle bir başkası gıpta etsin. “Türkler/Müslümanlar ne doğru ne çalışkan” desinler. Yaşantımızla başka ırk ve inanç sahiplerine örnek olalım.

Hasılı, içini dolduramadığımız sözleri, sloganları ve hamaseti bir tarafa bırakalım, kafamızı kumdan çıkaralım, yaşantıda biz neredeyiz, ona bakalım.

Birileri kızsın veya yanımda olsun, andımızla ilgili görüşüm budur.

  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barbaros Ulu Arşivi

Veda

28 Aralık 2022 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR