Sevgi mi? Şiddet mi? Peki, eksiğimiz ne?
Haftasonu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından organize edilen, “Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi Yerel Medya Çalışmaları’nın ilki Konya'da yapıldı.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdülrezak Altun'un harika sunumu Bakanlık ARGE Daire Başkanı Erhan Şahin, Sosyal Satütü Daire Başkanı Sevim Can, Proje İletişim Uzmanı Zeynepcan Solmaz, Bakanlık Temsilcileri Meral Bayazıt, Mehmet Erdoğan ve Mine Özgöktaş'ın da katıldığı programda aile içi ve kadına yönelik yapılan şiddetin nedenleri ve çözüm önerileri ele alındı.
Bakanlığımızın bu konuda yaptığı çalışmayı gerçekten takdir ediyor ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Şiddet olaylarının medyada duyuruluş şeklinden tutunda haberde kullanılan fotoğrafın bile ne kadar yanlış olduğu konusunda örneklerin verildiği toplantıda şiddet olayına karışan ve genellikle sonuçları acı ile biten olayların muhatabı olan çiftlerin bu duruma nasıl geldiğinin tespitleri anlatıldı.
Ben kendi düşünceme dayanarak belirtmek istiyorum, eşler arasında yaşanan bu tür olayların altında sevginin, güvenin, saygının ne yazık ki kültür ve geleneklerimizin kaybolup gitmesinin yattığına inanıyorum.
Şiddetin önüne geçmek için sevgi, Sevgi'nin devam etmesi için saygı, Saygı'nın olabilmesi için ise ne yazık ki yıllardır unutulup giden geleneklerimizin, kültürümüzün, annelerimizin ve babalarımızın kendi ebeveynlerinden gördüğü terbiye ve yetiştirme tarzının günümüzde de aynen devam ettirilmesi lazım.
Bu eksikliğin oluşumunda istisnalar hariç, kendi örf, adet, kültür ve geleneklerine bağlı yaşayan ve evlatlarını da bu yaşam tarzı içinde yetiştiren ana babalara kesinlikle sözümüz yok.
Ama hiç kimse kusura bakmasın gençlerimizin bu duruma gelmesinde hepimizin suçu var!
Öyle ya gençlerimizin şu anda içinde bulunduğu duruma bir göz atalım. Kız evladı olsun erkek evladı olsun günümüz teknolojisi ve yaşam tarzına dayalı olarak yetiştiriyoruz. Yaşamlarının her alanında onların istediği şekilde kararlar alıyoruz.
Düğünlerini yapıyoruz evlendiriyoruz ama arzu ettiğimiz şekilde mürüvvetlerini göremiyoruz.
Beğendikleri her eşyayı alıyoruz, aşırı lüks isteklerine karşı koyamıyoruz, her istediklerini kolayca sunuyoruz.
Ana babanız veya aile büyükleriniz sizi ziyarete geldiği zaman aman hizmette kusur etmeyin, gönüllerini hoş tutun, izzet ikramda kusur etmeyin diye nasihatte bulunuyoruz.
Ama özellikle 1+1 daire tutmalarının altında ki gerçeği görmek istemiyoruz.
1+1 daire demek ne demek? Evimize yatıya gelmeyin! Gelin çayınızı için yemeğinizi (!) yiyin gidin demek! Ana baba olarak bunu aklımıza bile getirmek istemiyoruz ama gerçek!
Bir yastıkta kocayın aman birbirinizden soğumayın diyoruz ama başlarını koyacak 'BİR' yastık vermiyoruz. Adına 'KÜSTÜM YASTIĞI' denilen o elyaflarla kocayıp gitmelerini bekliyoruz! Sunni bir şekilde…
Aman evladım örfünüze, geleneklerinize bağlı kalın, ana babanızın bedduasını değil duasını alın, onları kendinizden uzaklaştırmayın gönüllerini alın (!) diyoruz… Ama doğan çocuklarına ana babalarının isimleri yerine neredeyse batı özentisi isimleri koymalarına veya ana babalarının isimlerini hiç kullanılmayacak bir şekilde ikinci isim olarak koymalarına mani olamıyoruz!
Anne babalar yaşlandıkları zaman onları ziyaret edip ihtiyaçlarını gidermek yerine, hastalandıkları zaman yanlarına alıp veya yanlarında kalıp dertlerine deva olmak yerine sanki bir otel beğenir gibi, sanki tatillerini geçirecekleri bir sayfiye evi beğenir gibi kataloglara bakıp, "Bak hayatım şurada bulunan 'HUZUREVİ' gerçekten 5 yıldızlı otel gibi.
Burada hem bizden çok daha iyi bakarlar. Sıcacık yatağında yatar, ilaçlarını zamanında verirler, yemeğini öğününde yer kalan ömrünü de burada 'HUZUR' içerisinde(!) geçirir tekliflerine hiçbir tepki gösteremeyiz…
Niye tepki gösteremeyiz? Gayet basit çünkü onları o şekilde biz yetiştirdik! Bu şekilde yetiştirmekle sadece kendimize mi kötülük yaptık! Hayır…
Çocuklarımıza da kötülüklerin en büyüğünü yaptık.
Neden mi? Çünkü onların çocukları da onlara aynısı yapacak ta ondan…
Gelin evlatlarımızın bu duruma düşmemeleri için, aile içi şiddet denilen o acı dolu olayların yaşanmaması için, evliliklerini huzurlu bir şekilde devam ettirmeleri için, geleneklerine, örf ve adetlerine bağlı bir yaşam sürdürmeleri için önce kendimizi eğitelim.
Bizler kendi ebeveynlerimizden gördüğümüz güzellikleri eksiltmeden, unutturmadan evlatlarımıza verelim. Verelim ki onların da kendi evlatlarına anlatacakları güzellikler verecekleri güzel örnekleri olsun.
Bakalım o zaman aile içinde şiddet mi olur, güzellik mi? Kötülük mü olur iyilik mi? Bakanlığımızın bu çalışmaları kesinlikle desteklenmeli ancak yukarda belirttiğim ayrıntılarda göz ardı edilmemeli. Valla benim düşüncem böyle… Siz ne dersiniz bilmem… Kalın sağlıcakla…