Güven sorunları
"Güven, bir kere kırıldı mı, eski halini almaz.” Hepimiz bu cümleyi bir yerlerde duymuşuzdur. Hayatın her alanında –ailede, arkadaşlıkta, iş yerinde, toplumda, devlette– güven; görünmez ama belirleyici bir bağdır. Kırıldığında sadece bir ilişki yıkılmaz, insanın iç dünyasında da telafisi zor bir boşluk oluşur. Peki, neden bu kadar zor güvenmek? Ve daha da önemlisi: Neden bu kadar kolay kaybediyoruz birbirimizin güvenini? İnsanlar arası ilişkilerde güven bazen bir sözle, bazen bir davranışla inşa edilir. Ama en çok da tutarlılıkla… Ne söylediğimiz ile ne yaptığımız arasındaki fark ne kadar büyürse, karşımızdakinin içindeki güven de o kadar azalır “Bir kere yaptı, yine yapar” düşüncesi beynimize kazınır. Ve işin kötü yanı, güveni bir kere kaybeden kişi, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, artık hep o eski hatanın gölgesinde kalır. Sadece bireyler arasında değil, toplumsal düzeyde de bir güven krizi yaşıyoruz. Siyasete güven azaldığında umutlar azalıyor, ekonomiye güven sarsıldığında yatırımcılar kaçıyor, adalete güven kaybolduğunda insanlar sessizleşiyor, susuyor, içine kapanıyor. Bu noktada güven, sadece ahlaki değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal bir sermayedir. Ve belki de en zor geri kazanılanıdır. Güveni onarmak mümkün mü? Evet, ama kolay değil. Öncelikle güveni kaybeden tarafın samimi bir yüzleşmeye, zaman ve sabırla güven inşasına girmesi gerek. Çünkü güven, sözcüklerle değil, zamanla ve istikrarla geri gelir. Diğer yandan güveni zedelenen kişinin de affetmeye açık olması, kendi iç yaralarıyla yüzleşebilmesi gerekir. Aksi takdirde iki taraf da geçmişin mahkûmu olur. Sonuçta, güven bir duygudan çok daha fazlasıdır. Bir inşa sürecidir, bir yatırımdır. Kaybetmesi saniyeler, kazanması yıllar sürebilir. O yüzden her sözümüzde, her adımımızda bu soruyu sormalıyız: “Bu davranışım karşımdakinin güvenini besliyor mu, yoksa kemiriyor mu? Çünkü unutmayalım: Güven, insan ilişkilerinin oksijenidir. Onsuz hiçbir şey uzun süre ayakta kalamaz.