“Ben buradayım” dürtüsü
Aslında bu değişimlerin çoğu, insanın hayatına giren küçük ya da büyük bir imkânla başlar; daha iyi bir iş, yeni bir çevre, beklenmedik bir başarı ya da uzun zamandır hayalini kurduğu biraz rahatlık… Bunların hiçbiri kötü değil; sonuçta hepimiz zamanla değişiyor, yenileniyor, kendimizi daha iyi bir yere taşımaya çalışıyoruz.
Mesele, değişimin kendisi değil; değişimin etrafa saçılan gürültüsüdür. Sessizce büyümekle, büyüdüğünü herkese duyurmaya çalışmak arasında ince ama çok belirgin bir fark vardır.
Kimileri yeni bir arabaya bindiğinde, yeni bir çevre edindiğinde ya da biraz güç kazandığında içten içe şu dürtüyü duyar: “Görsünler.”
Oysa biraz düşününce bunun bir övünme isteğinden çok, içsel bir onay arayışının dışa vurumu olduğunu fark ederiz. Belki geçmişte duyulan eksikliklerin telafisidir, belki yıllarca gölgede kalmış olmanın bıraktığı bir boşluk, belki de bir anda gelen yeniliklerin ağırlığını taşımakta zorlanmanın sonucu…
Göz alıcı davranışların ardında çoğu zaman kırgın bir hikâye, dışarıdan görünmeyen bir ötekileşme hissi, yıllarca fark edilmemiş olmanın yorgunluğu vardır. Yani dışarıdan gösteriş gibi duran şey, aslında içeride “ben buradayım” deme çabasıdır.
Elbette bu durumun sosyal hayatta başka etkileri de olur. Çevre, farkında olmadan bir yarış alanına döner; kim daha lüks tatile gitti, kim daha özel bir mekânda yemek yedi, kim daha çok ilgi gördü… Böyle olunca ilişkiler samimiyetten uzaklaşır, doğal olan yerini uzun bir gösterişe bırakır.
İnsan yükseldikçe ya çevresini de beraberinde yukarı taşır, ya da yükselişin gölgesinde kendini kaybeder. Aslında bu abartılı duruşların aslı, insanın kendiyle tam olarak barışamayışıdır.
Birindeki ışıltı fazla göz alıyorsa, çoğu zaman bunun altında “kendimi kanıtlamalıyım” sesi yatar. Hiç kimse böyle doğmaz; koşullar, eksiklikler, yarım kalmışlıklar ve bazen de bir anda gelen imkanlar insanı buna sürükler.
Değişmek güzeldir, büyümek daha da güzeldir. Ama en kıymetlisi, insanın bunu sessizce taşıyabildiği zamandır.