Konya
Açık
6°
Aksaray
Açık
4°
Karaman
Açık
5°
Ara
reklam

Konuşmak

YAYINLAMA:

Konuşmak, ama nasıl konuşmak? Günümüzde insanların oturduğu yerden konuşması, akıl vermesi dahası sosyal medya denen çöplükte ötmesi kadar abes bir durum yok. Bilmeden, anlamadan, dinlemeden konuşmak herhalde çağımızın hastalığı olsa gerek. Diğer taraftan da konuşanların ifadelerinin net, anlaşılır başka anlamlara gelmeyecek şekilde olması da bir o kadar önemli. Oysa Rivayet edilen bir Hadise göre de “ya hayır söyle ya sus” şeklinde bir anlayış bulunmakta. Bugünkü dünyada bilen, bilmeyen sürekli konuşmakta, birbirini kendi fikrine inandırmaya çalışmaktadır. Acaba kendi fikrimiz olmayınca kıyamet mi kopuyor. Diğer yandan eğer söylediklerimizde haklı çıkarsak bak demiştim, gururu egomuzu mu tatmin ediyor. Anlamak mümkün değil.

Birgün Nasrettin Hoca çocuğunu testiyi doldurmak için çeşme başına gönderir. Çoğunun eline testiyi tutuşturur ve kafasına da bir şaplak vurur. Bunu gören birileri “ya hocam yazık değil mi çocuğu hem suya gönderiyorsun hem de şaplak vuruyorsun” derler. Bunun üzerine hoca testiyi kırmasın diye vurdum der. Diğerleri “iyi de daha testi kırılmadı ki” derler. Hoca “ya kırılırsa” der. Aslında bu fıkra bize önlemin, önlem almanın dahası sopa yiyebilmenin (yani ceza alabileceğimizi) göstermesi açısından çok ilginçtir. Bugün birçok iş, ne yazık ki iş yaptığını sananlar elinde yok olup gidiyor. Hemen her sohbette, her yerde camide, okulda, sokakta “etrafınıza plastik, cam şişe atmayın” denmesine karşılık, yol kenarları bunlardan geçilmiyor. Öyleyse Nasrettin hocanın hesabı gibi su şişesini vermeden önce, belki de hocanın yaptığı gibi bir şaplak vurmak gerekiyor. Bencillik, israf, ben haklıyım almış başını gitmiş. Bunda, toplumsal duyarlılığın azalmasının da etkisi var diye düşünüyorum. Konuşan ve konuşulması gereken mecliste, liderlerin takdirleri bizlerin oyları ile seçilen vekiller, birbirlerini anlamıyorlar. Meclis TV’yi açıyoruz, izliyoruz. En elit, seçme konuşmaların olması gereken yerde birbirine sataşma, bağırma, başkasını dinlememe, gülme, şakalaşma gibi anlamsız, değersiz davranışlar, toplumun geldiği düzeyi göstermesi açısından ilginç konular içeriyor. Oysa konuşmadan önce dinlemek, anlamak sonrasında, varsa ihtiyaç cevap vermek gerekiyor.

Hemen her şeyin görünür olduğu günümüzde konuşmaların da anlamlı, tutarlı olması gerekmez mi? Ancak hiç de böyle olmuyor. Konuşmalar sığ, fikirsiz ve günü kurtarmaya yönelik oluyor. Hele ki bunun bir de siyaset ayağı var ki durum çok fena. Sırf benim dediğim olsun tarzında ifadeler konuşma olarak yansıyor. Oysa önce fikir olmalı, fikire fikir ile karşılık verilmeli, konuşma din-siyaset ekseninden çıkarılmalıdır. Zira din inanç ile ilgilidir. Kimse kimsenin ne kadar inanç sahibi olduğunu bilemez. Öyleyse kişilerin buna göre yargılanması, aşağılanması ya da yüceltilmesi doğru olmaz. Siyaset de öyledir. Şimdi denilebilir ki din-siyaset konuşulmayacaksa ne konuşulacak? İşte geri kalma düşüncesinin tipik göstergesi de buradadır. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumlarda konuşmalar din-siyaset ekseninde olurken, gelişmiş toplumlarda bilim-sanat ekseninde olmaktadır. Toplumu bu yöne kanalize edebilmek ve bilim-sanat eksenine çekebilmek ancak yaşam düzeyinin yükseltilmesi ile mümkündür. Zenginlerin daha da zengin olmasının nedeni de budur. Zaten ünlü iktisatçı Nurkse “fakir, fakir olduğu için fakirdir” diyerek, bunun bir kısır döngü olduğunu göstermiştir.

Bu nedenle konuşmak çok güzeldir ancak bunun için 2 katı olan kulakların da doğru kullanılması gerekir. Doğru konuşmak, hileye yönlendirecek konuşmalardan kaçınmak, yalan konuşmamak da insanlığın önemli bir göstergesidir. Konuşma üzerine son noktayı büyük halk şairi Yunus Emre koymaktadır “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı”.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *