Ramazan Yüce

Ramazan Yüce

'Yerli malı yurdun malı/Herkes onu kullanmalı'

'Yerli malı yurdun malı/Herkes onu kullanmalı'

Her yıl aralık ayının 12-18 günleri arasında okullarımızda kutlanan belirli gün ve haftalarımızdan bir tanesi de "Tutum, Yatırım ve Türk Malları" haftasıdır. Kısaca Yerli Malı haftası. "Yerli malı yurdun malı/Herkes onu kullanmalı" tekerlemesi hepimizin belleğinde.

 

1946 yılından beri kutlanıyor okullarımızda bu yerli malı haftası. Güzel bir hafta. Bu vesileyle okullarımızda aralık ayının uygun olan bir gününde bu hafta unutulmadan kutlanır. Öğrencilerin belleğinde yer etmiş, unutulmamış ve iştahla kutlanan tek hafta bu hafta dense yanlış olmaz. Öğrenciler günler öncesinden aralarında organize olur. Görev taksimine göre herkes evinden yiyecek, içecek getirir; sınıf yeme-içme ve eğlence durumuna yeniden düzenlenir, öğretmen gözetiminde ders esnasında yenir, içilir, eğlenilir. Öğrenciler getirdiklerinden birbirlerine ikram eder. Daha doğrusu felekten bir gün çalınır.  Her sınıfın değişmez baş milli içeceği ise Coca Cola'dır. Bitiminde akılda kalan dersin/derslerin kaynatılması kalır. Bu durumdan memnun olmayan kişiler, kirli bırakılan sınıftan dolayı hizmetli, bir diğeri de o gün fazla satış yapamayan kantinci. 

 

Haftadan amaç; yerli üretim yapma, yerli malı özendirme ve yerli malı tüketme sanırım. Aradan 72 yıl geçmiş, okullarımızda hala bu hafta kutlanıyor.  Maksat hasıl olmuş mu? Sonuç; yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz, kullandığımız iğneden ipliğe ne varsa bu ülkede hemen hemen hepsi ithal. Yani yerli malı değil. Yüzde yüz yerli dediğimiz malların yanına bile besmeleyle hatta eûzü ile yaklaşmak lazım. Çünkü bu ülkenin öz değerleriyle yapıldığı söylenen mamulün ya patenti bize ait değil, ya montajdan ibaret, ya içine ithal katkı maddesi konmuş, ya tohumu dışarıdan, ya başkasının patenti vurulmuş, ya da yabancıya satılmış... Yapmışız lisansı yok, yazılımı yok. Kaporta bizim motor başkasının. Ortalık adi Çin mallarıyla dolu. İçimiz-dışımız, evimiz-barkımız, aracımız ithal. Çiftçiliğimiz ve ziraatımız bile ithal. Toprak bizim tohum başkasının, çiftçi bizim tarlada kullandığımız araç vs başkasının. Kota koymuşuz bir de üstelik. Fazla üretemezsin diyoruz. Yeri geliyor buğday ithal ediyoruz, pirinç ithal ediyoruz. Tarım ve hayvancılık ülkesi Türkiye’m canlı hayvanı ve eti bile ithal ediyor. Pazarda, manavda yerli diye satılan sebzenin tohumu bile ithal.

 

Gördüğünüz gibi ithal oğlu ithaliz. Sanki bu dünyaya ithal etmek için gelmişiz? Sanki bu topraklarda yaşamanın bedeli başkasının ürettiğini alıp kullanmak şeklinde dizayn edilmiş. Yüzde yüz yerli dediğimiz ürünler -varsa eğer- onların da bize maliyeti dolara endeksli. Yersen... Tek yapacağımız  basıp parayı satın almak. Paramız yoksa faizle borç alıp yine satın alacağız. Bize biçilen rol bu. Düpedüz sömürgecilik bu. İnsan gücünün dışında her şeyimiz ithal. Bir kendimiz varız diyeceğim. Ama çoğumuzun kökeni de dışarısı. Bir kısmımız yerlileşmiş, bu toprağın insanı olduğunu kabullenmiş, bir kısmımız ise kendini bu toprağa ait hissetmediği gibi düşmanla bir olup altımızı oymaya çalışıyor.

 

Hasılı "Yerli malı, yurdun malı/ Herkes onu kullanmalı" tekerlemesi bir yutturmadan ibaret. Her şeyimizle yabancı sermayeyiz. Daha doğrusu yabancı sermayenin figürüyüz, kölesiyiz. Onlar üretecek, biz tüketeceğiz. Gidişatımız tükete tükete tükenip gideceğiz.  Sömürülmeye devam ediliyoruz. Dün böyleydi, bugün de böyle, yarınımız da böyle olacak.  Hava gazıyla yaşıyoruz. Bize bol ara gaz veriliyor. "Yok biz büyük bir devletiz, efendim biz çok büyük bir milletiz. Geçmişte Avrupalı şunu bizden gördü, bunu bizden aldı..." şeklinde. Biz geçmişle övüne övüne yaşamaya devam ediyoruz. Buna yaşamak denirse eğer... Bugüne dair söyleyeceğimiz bir şeyimiz yok maalesef. 

 

Başkasının ürettiğini tükettiğimizden midir çoğumuzda yabancı hayranlığı var. Onlar gibi olamayız belleklerimize yerleşmiş. Üretmiyoruz. Ürettiğimiz tek şey belki de kahvehanedir. Akşam sabah buraları mesken tutarak hükümet kurar, hükümet yıkarız. Bol konuşuyoruz. O yüzden bana kimse bundan sonra "Biz büyük bir devletiz" falan demesin; biz büyük devlet falan değiliz. Kimse bana "Biz çalışkan bir milletiz" demesin. Çünkü biz çalışkan bir millet falan değiliz. Biz kimiz biliyor musunuz? Biz başkasının pazarı olmayı kabullenmiş, kendine özgüveni kalmamış; rahatına düşkün, fakat kendini bağımsız ve özgür sanan birer zavallıyız. Boşu boşuna okullarda Yerli Malı Haftası falan kutlamayalım. 72 yıldır hala bize özgü yerli mallarını üretememişsek bundan sonra hiç üretemeyiz. Sonuç köleliğe devam, sömürülmeye devam. Devam oğlu devam...

 

Not: Beyin ve aklımız da satın alınmış diyeceğim, bana o kadar da değil deyip kızacaksınız. 94 yılında bize konuşma yapmak için gelen bir albaya, konuşmasının bitiminde bir asker, "Komutanım! Niçin bizim savunma sanayimiz yerli ve milli değil" dediğinde üzerinde Türk askeri üniforması olan albayımız, "Arkadaşlar! Kendi savunma sanayimizi kurmaya gerek yok. İleri ülkeler son model yapıyorlar zaten. Basıp parayı alırsınız" demişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ramazan Yüce Arşivi

Mina

26 Aralık 2020 Cumartesi 00:01
SON YAZILAR