Hani samanlık seyran olacaktı?
Akşamından uygun bir yer bulamadığım için aracımı sote bir yere park etmiştim sabahleyin uygun bir yere kaldırırım diye. Gündüzünde kullanma ihtiyacı olmadığından arabanın yerini değiştirmeyi de unuttum. Gecenin 12.30 suları. Bir ses ki ne ses: Yatsan uyutmaz, otursan oturtmaz bir ses. Can havliyle bir araç bağırtılıyor yine. El frenini kaldırmak suretiyle arabayı cayırdatma mahareti. Marifet denirse eğer. Ani fren sesi, lastik kokusu, deli danalar gibi ölümüne bir sürüş. Yine bir gencimiz hava ve stres atıyor anlaşılan. Tüm mahalleli kimi perdenin ardından, kimi balkonundan, kimi de dört duvar arasından bu trafik holiganının kaç kişiye, park edilmiş kaç araca vurmadan gencin insafa gelip durmasını bekliyor.
İt, dalaşmadan arabamı çalıya dolayayım, hem de hasta gencin aracının plakasını alıp trafiğe bildireyim diye dışarı çıktım la havle çekerek. O da ne? Ses kesildi. Sokağın ortasına üstün körü park edilmiş siyah bir aracın sürücüsüne araç dışından biri yüksek sesle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Özel bir meseledir dedim aracıma yürüdüm. Az sonra "112'yi bir arar mısın" diye bana seslendiler. Yanlarına vardım. Aracın dışındaki, şoför mahallindeki genci araçtan indirmeye çalışıyordu. Az önce deli gibi araba süren bu muydu soruma: "Aracın lastiklerinden gelen kokuya bakılırsa bu" cevabı aldım. Aracın içindeki genç sinir krizi geçiriyordu. Hızlı hızlı nefes alıyor, konuşamıyor, eli ayağı tutmaz olmuştu. Eli ayağı tutmayacak şekilde sinir krizi geçiren biri arabayı nasıl durdurdu orası muamma. Kazasız atlatıldı bir trafik holiganlığı daha. Hele şükür.
Sesin kesilmesiyle birlikte kapı ve pencereden izleyenler sökün etti aşağıya. Gencin annesi geldi bir hışımla. Oğluna: " Bırakıver artık. Ben sana bu iş olmaz demedim mi" diye ileri-geri konuşmaya başladı. Ardından telefonla birini aradı: " Oğlumun peşini bırak, bu iş bitti, düğün yok artık" dedi, telefonu kapattı. Orta yerde bir gönül meselesi var ve düğün arifesindeler anlaşılan. Yere yığılan annenin başına da kadınlar toplandı. Kadın sakinleştikten sonra: "Her şeyi aldırdılar bize. İğneden ipliğe ne istedilerse aldık. Bir ay sonra düğün yapacaktık. Oğlan ev kiraladı. Kız: 'Ben başkasının oturduğu eski evde oturmam; bana yeni, sıfır ev bulacaksın. Başka türlü olmaz' demiş. Oğlanın çılgınlığı da bundan işte" diye açıklama yapmış. Tüm dert bu. Bereket kızımız çok mütevazı. Sıfır ev satın al dememiş. O zaman vay benim mahallemin haline. Kriz geçiren bu genç o zaman; kaç kişiye, kaç araca, kaç eve çarpacaktı, kim bilir? Elhasıl mürüvvetleri şimdilik olmayacak gibi gözüküyor. Düğün işi de yattı, kızımızın en büyük hayali sıfır ev işi de. Hani "İki gönül bir olunca samanlık seyran olur” idi. Bu atasözümüz için bundan sonra, “Ev sıfır olunca iki gönül seyran olur” mu diyeceğiz? Kişiye özel bu olay; bayramdan çıktığımız, düğünlere hız verdiğimiz bu ayda kaç hanede cereyan ediyor kim bilir? Düğünden önce mutluluğu dünyalık işlerde arayan bu nesil evlenince nasıl mutlu olacak? Dünyalık hırslarına nasıl gem vurulacak? Bu da ayrı bir konu.
Aklı olan birileri, “Düğünden önce her şeyi aldırayım, her şeyim tastamam olsun, insan bir defa evlenir” düşüncesinde olanlara, “Huzur ve mutluluğun anahtarı her şeye sahip olmada değil; makul olanla yetinmededir. Düğünden önce her şeyi satın alabilir ya da aldırabilirsiniz ama yarın huzuru bulamayabilirsiniz, çünkü ne alınır, ne de satılır” desin. Vesselam!
Not: Aşkan Semt Pazarında hiçbir sürücü tarafından kullanılmayan bu kavşak, mahallelinin yüreğini ağzına getirecek şekilde trafik holiganları tarafından yarış pisti olarak kullanılmaktadır. Belediyemiz ölüm pisti olarak kullanılmayacak şekilde bu kavşak üzerinde yeni bir düzenleme yapmayı düşünmekte midir? Trafik polislerimiz bazı geceler zaman zaman bu kavşağın etrafını kontrol etmeyi ve tedbir almayı planlarının arasına almak ister mi acaba? İnşallah alacağınız tedbirler ölümlü kazadan sonrasına kalmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.