Ramazan Yüce

Ramazan Yüce

Ben Hala O Kimseyim. Ya Sen?

Ben Hala O Kimseyim. Ya Sen?

"Eski tarihlerde bir medresede okuyan üç idealist arkadaş varmış. Medreseden mezun olduktan sonra nerede ve hangi işte, hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile irtibatı kesmeyeceklerine, doğru yoldan, adalet ve hakkaniyetten ayrılmayacaklarına, İslâm davasına hizmetten asla geri durmayacaklarına dair söz vermişler. Fakat o dönemlerde iletişim araçları yetersiz ve sınırlı olduğundan, sonraki yıllarda karşılaşmaları halinde birbirlerini tanımakta zorluk çekmemeleri için aralarında bir şifre belirlemeye karar vermişler. Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar: “Ben O’yum!”

Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim üç idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş: Biri müderris (hoca), diğeri tüccar, bir diğeri de mutasarrıf (vali) olmuş. Tüccar şehir şehir dolaşırken bir şehirde arkadaşının mutasarrıf olduğunu öğrenmiş ve hemen kadim dava arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek istemiş. Lakin güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmamış. Görevlilere kendini tanıtıp vali beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını anlatmışsa da sırasını beklemek zorunda kalmış. Vakit geçmiş, lakin kendisine bir türlü sıra gelmemiş.

Nice sonra bizim tüccarın aklına o yıllarda belirledikleri şifre gelmiş. Derhal küçük bir kâğıt parçasına “Ben O’yum” yazmış ve görevliye uzatarak bunu vali beye iletmesini istirham etmiş. Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış. Bizimki şaşırmış. Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış: “Sen O olabilirsin ama… Ben O değilim!” (Abdullah Yılmaz-Yeni Akit gazetesi)

Yukarıdaki hikayenin bir benzerini hepimiz çoğu zaman yaşarız. Çünkü zaman, şartlar, makam, mevki ve şöhret yıllardır tanıdığınız insanı değiştiriveriyor. Bu hikayeyi en iyi başına böyle bir şey gelenler anlar. Çünkü eşekten düşmüştür. Eşekten düşmeyenler "Benim tanıdıklarım, dostlarım yapmaz böyle bir şey" der. Çünkü daha başına gelmemiştir. Yine bu hikayeyi okuyan biri "Ben ileride makam sahibi olursam asla eski dostlarımı ve onlarla geçen hukukumu unutmam, bir makam için insan değişir mi" der. Ama bir zaman gelir ki o da makam ve mevki sahibi olunca daha önce ayıpladığını kendisi de yapabilir. Zira bunun örnekleri çok.

Tüm makam sahipleri böyle eski dostlarını unutur, onlara sırtını döner, görmezden gelir mi? Değil elbet. Eğer bir kişi bir makama hak ederek gelmişse makamdaki görevini layıkıyla yerine getirdiği gibi eski dostlarına da zaman ayırır, onları makamında ağırlamaktan onur duyar. Bu tipler makamla, koltukla değişeceklerden değildir. Ama bulunduğu makama birilerinin elini, eteğini öperek hak etmeden gelmişse işte bu tipler geçmiş hukuku unutur, dostlarını hatırlamaz. Onun gözü bulunduğu makamı garantiye almak ve daha da yukarılara çıkmak. Bunun için üstlerine göz kırpar, onların gözüne girmeye çalışır. İşte bunlar koltuğun değiştirdiği tiplerdir. Bunlardan dost falan olmaz. Değiştiğini gördüğün zaman geçmişine hayıflanır, tanıyamamışım der, yoluna devam eder, geçer gidersin. İçinde bir burukluk, bir kırgınlık olur sadece. Sen de seni hesaba katmayan bu eski dostunu unutmaya çalışır ve onunla gurur duymazsın. Çünkü sen hala o'sun, fakat tanıdığın o, o değildir artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ramazan Yüce Arşivi