Budalalık ve aydınlanma
Kıymetli okurlar. Takip edenleriniz bilirler ki yazılarımızda standart bir konu başlığımız yok. Mesela yazılarımızda yalnızca ekonomiyi ele almıyoruz. Kendimi şu alanın yazarı olarak nitelendirmiyorum yani. Okuyucunun hoş vakit geçirmesini sağlamak, bir konu ile ilgili bilgi sahibi olmasını sağlamak ya da bir konuda bilinçlendirmek maksadıyla klavyenin başına oturup, yazıyorum. Şimdi yazmaya niyetlendiğim konuyu siyasete çekmek isteyenler olabilir ancak esas niyetim o değil.
Baştan anlaşalım...
Tarih kitaplarında Çinliler ile Türkler arasında yaşananlara dair yer alan bilgilere göre, bu iki millet arasındaki savaş, mücadele, düşmanlık uzun süre sürmüş. Bu Çinliler, Türklerin akınlarından korktukları, bıktıkları, bezdikleri için, barış ve huzur içerisinde yaşamak maksadıyla adına Çin Şeddi denilen bir yapı inşa etmişler. Bu yapıyı inşa ettiklerinde yapının yüksekliğinden dolayı hiç kimsenin tırmanamayacağını, aşamayacağını düşünmüşler. Ama sonuç tam bir hayal kırıklığı. Kimi tarihçiler, bu yapı inşa edildikten sonra Çin’in daha fazla ve daha büyük işgale uğradıklarını söylerler. İyi de nasıl olmuş bu iş? Çin'i işgal etmek isteyen kuvvetler hiçbir zaman bu yapıya tırmanmaya ihtiyaç duymamışlar. Muhafızlara rüşvet vermişler ve kapılardan rahat rahat geçip, istedikleri gibi işgal etmişler. Yani duvarların kalınlığını ve yüksekliğini artırmışlar ama muhafızlarının karakterini yükseltememişler. Dolayısıyla bu karakter mevzusu önemli. “Aman canım” denilip, geçiştirilmemesi gereken bir konu.
Tarihe baktığımız zaman birçok medeniyette toplumu yöneten, gücü ellerinde bulunduran iktidar
sahipleri budala insanlara ihtiyaç duymuşlardır. Niye? Budala insanlara karşı herhangi bir konuda açıklama yapmaya gerek yok da ondan. Çünkü onlar gözleri vardır ama kördür, zihinsel olarak istismar edilirler ama kötülük yapıldığının farkına varmazlar. Bunu anlamak da istemezler. Bundan dolayı bazı yöneticiler, insanları budala bireyler olmaya zorlarlar.
İnsanoğlu gerçekten enteresan bir varlık. Bir insanın eline yalnızca orak verirseniz dünyayı ekinden ibaret zanneder. Ya da elindeki tek araç çekiç ise her şeyi çivi olarak görür. İşte bu durum yönetenlerin her zaman işine gelir. Böyle bir tablonun olduğu bir ülkede, aydınlanmayı başarmış bir avuç insan topluluğu iktidarı tehdit edemez. İktidar adeta kafasına göre at koşturur. “Bak bu kötüdür, bu yanlıştır” diye anlatır, dil dökersin aydınlanmayı başaramamış insanlara ama bunun hiçbir yararı yoktur. İnkar ederler. Çünkü onlara göre gerçek başkadır. Bu insanlar, aydınlanmayı başaranları dinlemezler ama kendileriyle hesaplaşmaya başladıklarında aydınlanırlar. Aydınlanmayı başarabilen toplumlar, özenilen ülkeler kurmayı başarmışlar ve yüksek refaha kavuşmuşlardır. Kötülüğe göz yummamak, budala olmamak, karakterli olmak barış, huzur ve refah için önemlidir. İstişarenin medeniyetimizdeki ve inancımızdaki yerini anlatmaya gerek yok sanırım. Beyin fırtınası yapmak, gerçeğe gözlerini kapatmamak, görüşlere açık olmak güzeldir. Sonuçları daha da güzeldir. Esenlikler...