Mithat Direk

Mithat Direk

Gezmek mi?

Gezmek mi?

Eskiden hep sorardık, insan gezerek mi öğrenir, okuyarak mı öğrenir diye. Kimimiz gezmeyi seçer, kimimiz okumayı seçerdik. Ancak hiçbirimizin aklına da gezerek okumak gelmezdi. Bugün de aynısı hemen hemen her yerde ortaya çıkıyor. Müze geziyoruz ancak ne, nerede, ne anlatıyor asla bilmiyoruz, dahası düşünmüyoruz. Oysa her müzede birçok eser bulunmakta, o eserlerden her biri binlerce yıllık hikayeler anlatmaktadır. Bu durum gelişmemişlikle de ilgilidir diye düşünüyorum.

Amerika’da iken bir arkadaşım vardı, karı koca kilise müdavimleri olan bu insanlarla uzun süren arkadaşlıklarımız oldu. Bunlara Türkiye’yi anlattım, siz kilise müdavimlerisiniz, mutlaka Türkiye’ye gelmelisiniz, çünkü ilk Hıristiyanlar zulümden kaçarak Türkiye’ye gelmişler, yaşamlarını burada sürdürmüşler demiştim. Dolayısıyla sizler Hıristiyanların içinde en koyusu (dindar) bu nedenle Türkiye’ye gelmemek uygun olmaz demiştim. Bildiğiniz gibi Hıristiyanlar Efes yakınında bulunan Meryem Ana evine gelerek hacı olurlar. Tüm bu bilgilerin sonrasında arkadaşlarım benim de tavsiyeme uyarak Türkiye’yi ziyarete geldiler. Geldiklerinde ellerinde bir Türkiye kitabı vardı ve bana sordukları sorularla hayretler içerisinde kalıyordum. Adamlar gezilerini de bilgi ile yapıyor, gittiği ya da gideceği yeri araştırıyordu. Geldikleri zaman dilimi bizim açımızdan çok ters olmakla birlikte onlar için sıradan bir zaman dilimiydi. Ters zaman dediğim, Konya’ya geldiklerinde Kurban Bayramı arifesiydi ve ertesi günü kurban kesmemiz gerekiyordu. Bir tarafta misafirler, bir tarafta Kurban derken iyice sıkıştım. Her yer tatil, kapalı, otellerinde 2 gün durmalarını tavsiye ettim. 3. Gün de Kapadokya’da Ihlara Vadisine götürmeyi taahhüt ettim. Ihlara Vadisi ilk Hıristiyanların oluşturduğu yerleşim yeri olmasından dolayı ayrıca ilgilerini çekmişti. Her neyse, 3. gün gittik. Adamlar hem okumuş hem de benim anlattıklarım nedeni ile vadi tabanında bulunan 33 kilisenin tamamını gezdiler. Biz olsak ne olacak hepsi aynı deriz. Onlar demediler, o yaşta her bir kilisenin duvarlarını çocuk sever gibi severek gezdiler. Elbette genç değiller, yaşlı insanlar, oldukça zorlanmalarına rağmen hiç gıklarını çıkarmadan tüm kiliseler teker teker gezildi. Misafirlerim geldiklerinde biri 69 diğeri 72 yaşında olan karı-koca bütün günü vadi içinde kilise gezme ile geçirdiler. Onlarla birlikte bende geziyorum. Şimdi düşünüyorum bizden birileri olsa ne kadar gezer. Zaten oradaki 2000 yıllık kiliselere verdiğimiz zararın ölçüsü yok. Çünkü duvarlardaki freskleri sprey boya ile boyamış, Ayşe Hasan’ı seviyor türünden abuk sabuk mesajlar yazmış, karalamış, dahası sadece freskleri değil, taş işlemeleri kırmış bir anlayışa sahibiz.

Sonraki bir ziyaretimde Mevlâna Müzesini geziyorum. Çok çok az bilerek ve anlayarak gezenin yanında o kadar çok cahilce gezen var ki anlatamam. Ben olsam o dergâhın sınavını geçmeyene ziyaret hakkı vermem. Elinde telefon, ne yaptığını bilmeyen, koşa koşa birilerinden ve kulaktan dolma bilgilerle gezip gidiyor. Ne anladın? Ne öğrendin? Yok elbette. Bir genç, 10-12 yaşlarında ailesinin yanında koşarak video çekip, hiçbir yere bakmadan, okumadan, dinlemeden geziyor. Oysa çok güzel bir şekilde düşünülmüş hem karekod okuması şeklinde hem de kulaklık ile dinleme imkânı bulunmakta. Biz neden böyleyiz demeden kendimi alamıyorum. Olayın bir de traji komik olan tarafı var ki o daha utanç verici. Birçok insan ne sema törenlerini ne de Mevlâna Dergahını gezip görmemiş.

Tüm bunları birlikte düşününce, doğu batı düşünce farklılığı ortaya çıkıyor. Bizim gibi doğu toplumlarında yüzeysel bakış, gezdin mi? Elbette gezmez miyim, sözünün ardından kafamızdaki önyargılar çerçevesinde değerlendirme gerçekleşecek. Oysa Batı kafasında olayın öncesi, sonrası, etkilediği devir gibi çok sayıda bileşen bir arada değerlendiriliyor. Bunun sonucunda da fikirler, düşünceler sadece günü kurtarma boyutunda değil, derinlemesine irdeleniyor. Olayın bir de başka boyutu var ki o daha fazla elem verici. Gezenin elinde cep telefonu ile orayı burayı, rastgele fotoğraflamak ancak bir fotoğraf karesi içindeki bir yapının, bir insanın ne olduğunu sorduğumuzda saf saf bakarak bilmiyorum denmesidir. Oysa turlar birçok bilgiyi toplu olarak vermektedirler. Eminim dinlese çok şey öğrenecek ama yüzeysellik daha cezbedici oluyor. Koşa koşa Balkan Turu yapıyorlar ancak Ivo Andrić’in Drina Köprüsü kitabını okumuyorlar. Böylece gezmek sadece yeme – içme ve başkalarına hava atmadan başka işe yaramıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi