Mithat Direk

Mithat Direk

Ben Yapmadım

Ben Yapmadım

Yeni nesil savunma jargonu “ben yapmadım” şeklindedir. Eskiden bilirdik, film repliği olarak “tamam yaptım, ama sor bakalım neden yaptım” şeklindeydi. Hatta meşhur Banker Bilo filminde “sormayacağım” cevabının karşılığı olarak da “sor, sor” diye üstelemek vardı. Şimdilerde bunların yerini ben yapmadım aldı. Sosyal medya paylaşımı mı, hesabımı çalmışlar ben yapmadım. Hatta kamerada yüzü açıkça ortada iken bile o ben değilim, yapay zekâ ile yapmışlar demeye kadar durumu ilerletmiş durumdayız. Aslında bir yerde bu tür savunmalar iyi oluyor. Ne kadar çok iki yüzlü, riyakâr insan olduğu da böylece ortaya çıkıyor. Ortaya çıkmasına çıkıyor da bir anlamı da olmuyor. Artık utanmazlık çok ilerledi.

Toplum eskiden mi böyleydi, yoksa sonradan mı böyle oldu emin değilim ama bugünün geldiği nokta buraya kadar ulaştı. Bu nedenle eğer birileri itiraz ediyorsa bilin ki bu yazıyı da ben yazmadım…

Çocukluğumuzda bağ-bahçe içinde büyüdüğümüz için, ayağımız çıplak, kısa yamalı pantolon güneşte top oynardık. O zamanın koşulları gereği naylon toplar, etrafta bulunan çalı-çırpıya çarpar ve hemencecik patlardı. O zaman da istenen top oynama keyfi olmazdı. Topa son vuran ve patlamasına neden olan da “ben vurmadım” derdi. Sadece o mu, değil elbette, kale direkleri yok, kale yerine taş konulurdu, havadan geçen topa birisi gol diye bağırır, diğeri hayır, derdi. Sanırım o zamanlardan kalma alışkanlıklar çerçevesinde “ben yapmadım” sözcüğü dilimize yerleşti. Olumlu bir durum olursa böbürlene böbürlene ben yaptım olan bir olay, ifade, davranış, söz, olumsuz sonuçlanınca “hayır, asla ben yapmadım” a dönüşebilmektedir.

Oysa hepimiz ve herkes bilmektedir ki işbaşında iseniz, olumlu ya da olumsuz her karar bize aittir. Bunun şöyle olduğunda böyle, böyle olduğunda şöyleydi şeklinde savunması olabilir ama nihayetinde yapılan iş bize aittir. Sözü söylediysek arkasında durmalı, yanlış olduğunda da özür dileyebilme erdemini göstermeliyiz. İşte bizi batılı toplum yapısından ayıran nokta da buradadır. Batılılar çocuklarına ilk olarak özür dilemeyi, izin almayı, olumlu/olumsuz sonuçları kabul etmeyi ve en önemlisi YALAN söylememeyi öğretmekte, bunu eğitimin bir parçası olarak algılamaktadırlar. Sadece okullarda değil, toplum içinde de eğitim sistemini buna göre kurgulamaktadırlar. Böylece aileden başlayarak hem okul hem de iş hayatında yalan olmamaktadır. Bu durum ilk başta zor olsa da toplumsal gelişme ilerledikçe, her alanda dürüstlük kazanmakta, yalan ya da hileli işler kaybetmektedir. Zaten dinimizin ilk emirlerinden birisi de yalan söylemeyi bırakmak değil midir? Hatta bir hadiste Peygamberimizin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” dememiş midir? Bu konu ile ilgili olarak ne kadar çok şey söylesek azdır.

Aslında bir yerde iyinin kabul edilmesi, kötü ya da hatalı işlerin kabul edilmemesi kişinin aynası olmaktadır. Zaten şair, düşünür, bilim insanı Ziya Paşa bir şiirinde “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyerek, sözlerin önemsiz olduğunu, önemli olanın eylem olduğunu bildirmektedir. Gerçekte de sözler ile yapılan işler birbiri ile ters olabilmektedir. Bunu açıklamak zor biliyorum, ancak “ben yapmadım” gibi sihirli bir sözcük her an imdada yetişmektedir. Tipik savunma sözcüğü, ben yapmadım, eleman yanlışlıkla yapmış, kusura bakmayın. Oysa herkes bilmektedir ki patronun haberi olmadan eleman hiçbir şekilde yanlış davranışta bulunmaz. Mutlak surette yöneticinin haberi ve izni vardır. Eğer izni var ve yanlışlık yapılıyorsa hainlik vardır. Yok eğer habersiz olarak yapılmış ise buna kraldan çok kralcılık denilir. Bazı durumlarda elemanlar çok benimsedikleri işin hilesini patrona söylemeden de yapabilmektedir. Ancak bu durumda olan yanlışlıklar sınırlıdır. Çoğunlukla bilerek ve isteyerek yanlışlık yapılabilmektedir. Bu durumda sözler önemini kaybetmekte, eyleme bakılmaktadır. İnsanın canını sıkan da söz ve davranış farklılığıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mithat Direk Arşivi