Korkunç Gerçekler
Yalnızca Türkiye'nin değil, bütün insanlığın içini sızlatan acı bir olay karşısında söylenecek çok şey var. İnsanlığın nerelerden yola çıkıp nerelere gittiği bir kez daha sorgulanmalı.
Anneler, babalar; Tarsus’ta minibüs şoförü tarafından öldürüldükten sonra yakılan üniversite öğrencisi Özgecan’ın acısı ile yanıp kavruluyor. İnsan olan her insan bu acıları yüreklerinin en gizli kalmış yerlerinde çekiyorlar. Bu ne vahşet, bunları yapanlar insan mı? İdam cezası geri gelsin. Bu tür olayları gördükçe bu vahşetleri yapanlar karşısında hiçbir insancıl duygu kalmıyor. İdam geri gelsin ve bunlar kuduz köpek ithaf edercesine ortadan kaldırılsınlar.
Yazık. Çok yazık. Bu toplumda her gün benzer pek çok vahşiliklere tanık oluyoruz. Hiç akla gelmedik şekilde, akla gelmedik vahşetleri duydukça içimiz ürperiyor. Öldürüldükten sonra yakılan genç kızın tek suçu minibüse binip evine gitmek istemesi. Ortalıkta can güvenliği diye bir konu söz konusu değil. Her an, her yerde hiç akla gelmeyen olayların başımıza gelmesi mümkün.
Son yıllarda artan ve nedeni ne olursa olsun kadına yönelik şiddet, tecavüz, öldürme olaylarının arttığı gözlerden kaçmıyor. Bu tür olaylar karşısında insanlar çaresiz, insanlar şaşkın. Belki devlet de çaresiz ve şaşkın. Çünkü bu tür olayların polisiye önlemleriyle falan çözüleceği yok, çözülemez de. Çözüm, öncelikle bilimsel eğitimdedir. Okullarda yaşam için gerekli her türlü bilgiyi vererek eğitip öğretmek gerekir. Bu eğitim ve öğretim verilirken yaşama hazırlanan küçüklerin ve gençlerin eğilimleri, tinsel bozuklukları, aile sorunları, iç dünyaları ciddi şekilde psikologlar tarafından araştırılıp, sorunlu olanlara karşı ciddi tedaviler uygulanmalıdır. Halen okullarda rehber öğretmen ve psikolog danışman olarak görev yapan elemanlar vardır. Ancak var olan sistem gereği gerçekten başarılı olabiliyorlar mı? Yoksa mevzuata uyulsun yeter cinsinden uygulamalar mıdır? Bu konu tartışılabilir.
Konunun bir başka yönü daha var: toplumumuz erkeklerinde görülen son derece korkunç bir cinsel açlık, cinsel doyumsuzluk, cinsel sapıklık… olduğu artık gözlerden kaçmıyor. Konu bir başka boyuta kaydırıldığında yirmi beş otuz yaşındaki dinamik erkeğin bile cinsel gücü artırıcı ilaçlara yönelebilmesi. Yaş ve dinamiklik ne olursa olsun amaç daha fazlası. Çünkü günümüz erkeği her konuda olduğu gibi cinsel doyuma ulaşamıyor. Çünkü bu konuda bilgisi yok. Çünkü her konuda doyumun ne olduğunu ve sınırlarını bilmiyor.
Konuyla ilgili bir başka ayrıntı daha var. Türkiye’de cinsellik başlama yaşı daha doğrusu cinsel ilişkiye girme yaşı 13- 15’e kadar inmiştir. Çok şaşırtıcı ama bu toplumun acı bir gerçeği. Sakın abartı sanılmasın. Çünkü eczanelerden gebelik testi alan kızlarla, prezervatif alan oğlanlarla karşılaşıyorum yaşları da 13- 15. Bütün aileler de, toplum da, devlet de, eğitim ve öğretim uzmanları da oturup yeniden bir kez daha düşünsünler.